Bitti koca bir sene!..2011 de bitti..
Koskoca bir yıl geçti gitti ve
Herşey ne kadar taze..dün gibi..
Tüm anılar,yaşanmışlıklar her an çıkıp karşımıza dikilecekmiş gibi..
yeni bir seneye giriyoruz..
yeni bir yıl..
ya yeni bir hayat??!
....
....
Alışveriş merkezinde küçük çok tatlı bir erkek çocuğu gördüm
bugün..Noel babaya inanan ve hediye listesi hazırlamış..
Sanırım hayal ettiği kendisinin olmasını istediği beş şeyi bir kağıda yazmış
ama annesi listedeki ilk şeyi almış ve çizmiş sanırım.
sinirlenerek:
-niye üstünü çizdin anne ya,noel baba okuyamayacak şimdi senin yüzünden?!
diye annesine söyleniyordu..
:)))
insanlara keşke noel baba yılbaşı akşamı sihirli bir değnek verse
ve hayatlarında neyi değiştirmek istiyorlarsa onu yapabilseler..
o günden sonra herşey istediğimiz gibi olsa..hep bunu hayal etmişimdir ben..
bir de küçükken noel babanın bütün dünyaya iyilik tohumları serptiğine inanırdım..
evlere, çatılara serpe serpe gittiğini düşünürdük geyiklerin çektiği meşhur kızağıyla..
ertesi gün kalktığımızda herşey çok daha renkli ve güzel gözükürdü gözümüze..
her taraf tertemiz ve daha berrak sanki..
Keşke hala buna inanabilsem...:(
...
....
Bu sene yoğun geçti benim için manevi olarak..
Unutmak istediğim ve hala tam olarak başaramadığım pek çok olay yaşadım..
Hepsi de çok ağırdı..ezildim bazen onların altında..
en acısı da hayallerimin altında ezilmek oldu galiba..
Bazen de hırs yapıp savaştım..hala da savaşıyorum..
Umarım güçsüz düşmem bir gün..
Ama güzel şeyler de oldu..
Yeni insanlar,iş tecrübeleri,yeni ortamlar..
Her zaman yanımda olan ailem..
Ama galiba en önemlisi de onlar..
hem iyi günümde hem en kötü zamanımda da
her zaman yanımdalar..hep onlar vardı..
Teşekkür ederim!..Sizi çok seviyorummm!..:)
....
....
Geçen yılı kötü değilde iyi,güzel anlarıyla hatırlamaya çabalıyorum..
Güzel anlar biriksin hep istiyorum artık ..başarıyorum da..
ama hala aklımın ve kalbimin bir köşesinde kötü olaylarım duruyor,
acı anılarım..en ufacık kıvılcımda tekrar ateş alacak küller gibi duygularım..
....
Hayatımdaki renkler öncekinden çok daha fazla.
Önceki renklerin bazıları
yıprandı ve soldu, bazıları daha canlı,
aralarına yeni tonlar da katıldı.
Bazense hepsi birden karışıp çamur haline gelebiliyorlar,
o nokta biraz
tehlikeli olsa da,
hayatımdaki kırılma ve özgürleşme noktalarını temsil ediyor
çoğu.
....
.....
2011 çok inişli çıkışlı ve yorucuydu bu yüzden..engebeli bir patika gibi..
ama ben de burcum gibi..azimli dağ keçisi:))
en yükseğe çıkma azmi,zirveyi yakalama hevesi,
tam yakaladım derken kaybediş, ardından gelen çöküş ve dibe vuruş..
ulaşmak için uğraşılar..zaferler ve kaybedişler..
siyah ve beyazın arka arkaya birbirini izlemeleri..
Bazen dönüp ne kadar güçlü olduğuma bakarken,
bazen de hayat güçsüzlüklerimle yüzleştiriyor beni.
Evet, güçsüzlüklerimle yüzleşiyor olmaksa beni daha güçlü kılıyor, farkındayım.
Dedim ya, büyüdüğümü hissediyorum.
Eski yazılarıma bakınca o çocuğu görüyorum, heyecanlı, panik,saf...
Yazdıklarım ve kelimelerim değişmiş.
Ama hala hissediyorum o çocuğu, kaybetmedim.
Kaybetmeye de hiç niyetim yok açıkçası o amatör ruhu..
.....
.....
Hayatın beni sınadığı en önemli noktalardan biri de güven ve değer konusu sanırım.
İnsanların değer prensiplerinin çok farklı olduğunu öğreniyorum artık.
Farklı şeyler farklı öğretiler keşfediyorum gözlemliyorum hayatı..kendimi..
Bana göre mutlak doğru herkese göre aynı olmayabiliyor ya da tam tersi..
.....
.....
Hayatın tam ortasındayım.
Asıl öğrenme sürecim şimdi başladı diyebilirim.
Okuldayken öğrendiğimiz pek çok şeyin
hayatta işe yaramadığını görmek çok can
acıtıcı bir süreç oldu.
Bu süreç hala da devam ediyor ama
eskisine göre daha çok
içselleştirdim diyebilirim.
Murat Hoca derste "Life is the process of learning." derdi.
O kadar hak
veriyorum ki şu an...
....
....
Her yeni yıl taze başlangıçlar ve umut demek..
Umarım 2012 herkes için çok daha güzel,mutlu ve başarılı bir yıl olur..
Umarım çok daha güzel geçer..
(ve umarım ben de gerçek prensimi bulabilirim bu yıl :))))
Herkese mutlu yıllar!...
Hepinizi seviyorum :))
Elinde ne varsa hayata dair,ötesi hiçbir şey ya da vesair...Hani demiş ya şair: Mutluluğu sende bulan senindir; ötesi misafir...
27 Aralık 2011 Salı
23 Aralık 2011 Cuma
Hafifleme zamanı!...
Büyüdük..
Bir 'yaş' daha alıyoruz..
Hayat için gerekli olan her olay
gerçekleşen her eylem bir çizik daha
atıyor yüreğimize
Ve her neticede ders alıyoruz..
Büyüyoruz..
Kendi adıma yaptığım hatalardan
pişmanlık duygusu yerine
öğrenilmesi gerekeni bulup çıkarıyorum
yaşadığım her kötü olaydan ders çıkarmaya
çalıştım..
Yaşam her zaman süprizlerle dolu olmuyor..
kah üzülüyorsun kah mutlu oluyorsun
insanım..
çok ağladım......hem de hüngür hüngür..
bazen sustum..bazen tozu dumana kattım
küfrettim...
aşık oldum..
....
Gerçek, insanın kendisini doğasında kabullenmesiyle
geliyor gerçekten..
İnsanları çevremi gözlemledim
kendimden çok şey öğrendim..
İçindeki 'ben' i sessiz,sakin izlediğinde
ve bahaneler türetmediğinde
hayatı keşfediyorsun..
.........
Kapattım perdeleri
Sorgulamıyorum hiçbirşeyi
Nedenleri niçinleri çıkarttım aklımdan
Tüy kadar hafiflemek istiyorum
kaygısız yaşamak..
Kaldırımda ellerim ceplerimde yürümek
deniz kenarında tüm biriktirdiklerimi
sonsuza uğurlamak istiyorum..
zamanı durdurmak..
erimek orda..
kadınlığımdan ürkmeyerek..
ıssız sessiz sokaklarda özgür olmak istiyorum..
Sünger çektim geçmişe
Kaldırıp attım tüm telaşları
alın dünya sizin olsun!..
kaostan karmaşadan kaçıyorum
sırtımdan tüm birikenleri indiriyorum
yükleri fırlatıp atıyorum
ellerimi çekiyorum
.........
Öfke defterim boş
çok daha huzurluyum..
biriktirdiğim tüm kirlilikleri bir kenara bırakıp
yeni başlangıçlar yapmak istiyorum
Yeni yıl
yeni umutlar
taze başlangıçlar demek değil mi?
tüm yorgunluklar dün yaşanmışlıklar zulamda
yeniden doğruluyorum..
..........
..........
hafifliyorum..
bırakıyorum kendimi bir yudum kahvenin tadına
saldım denizin uzak bakışlarına herşeyi
martılara simit atıyorum..
..........
..........
22 Aralık 2011 Perşembe
Connecting people!..:)))
Maillerime bakıyorum..
Çince yada japonca tam anlayamadığım semboller..
Bu da neyin nesi derken..
Adrese bakıyorum..
Hong Kong tan biri.
Maili okuyorum..
Sanat yönetmeniymiş..
Hong Kong ta yaşıyormuş
ingilizcesinin az olduğunu belirtmiş başta..
çok az olduğu belli olan ingilizcesiyle yazmış..
bloğuma google da resim search lerken rastladığını,
ardından resimleri beğenip ,
bloğun ne olduğunu anlamaya çalışmak
için yazdıklarımı korece ye çevirdiğini söyleyen biri..
çok şaşırdım ve ilginç geldi..
tanışma yollamış ve mail atmış..
umarım cevap verirsiniz diye de bitirmiş..
maile karşılık verdim..
çok şaşırdığımı ve memnun olduğumu belirttim
ama aklımda ilginç sorular tabi..
ilginç..
Hong Kong ta yaşıyan biri..
Bloğunu görüyor..
Bloğunuzdakileri anlamak için kendi diline çeviriyor,
mail atıp tanışmak istiyor..
Nokıa reklamının meşhur sloganı aklıma geldi.
connecting people..:))
iletişim..
İlişkinin Arapçası münasebet sanırım,
münasebetin sonuna gidersek iletişime kadar gidebiliriz
birbiriyle ilişkide, bağlantı kurmak vs.
resimlerini yolladı sonra..
faceten ekledi..yasadığı yerin resimlerini atmış..
Hong Kong a davet etti:)))
biraz muhabbet edince sordum
çeviri metin özünü vermez tam olarak,
ne anladın yazılarımdan,
zor olmadı mı kendi diline çevirdiğinde?
aşk ve yalnızlık genel yazılar az çok anladım
ve takip etmeye başladım dedi..
iletişim..network böyle bişiy sanırım..
farklı ülkede kilometrelerce uzakta olan
farklı dillerde farklı kültürlerde kişilerle
duygu düşüncelerini paylaşabiliyorsun..
sonra aslında başta çekindiğini söyledi
zaten mailinden de anlaşılıyordu çekincesi
cevap vermeyeğimi önemsemeyeceğimi düşünmüş
önyargılardan ve tutumlardan konuştuk biraz..
ortak hobilerimizi farkettik..fotoğrafçılıktan konuştuk
sonra mailime çok sevindiğini belirterek teşekkür etti,
'Birey olmak' çok farklı bir durum
ve sanırım ülke şehir insan farketmiyor
herkesin ortak sorunu bu!..
Çok fazla sanal alemci olmamama rağmen
hatta interneti kötü yersiz kullananlara kızan ben,
asıl amacı ''işte bu'' olan iletişim ağına
dair birşeyler karalamak istedim.
Chris, bu tanışma olayını da yazacağım dedim
çok sevinirim tabi, diyerek onayladı.
........
........
Eskilerin deyimiyle
Ne diyim Hong Kong ta da bir kapımız oldu :))))
Teşekkürler Chris:))
Çince yada japonca tam anlayamadığım semboller..
Bu da neyin nesi derken..
Adrese bakıyorum..
Hong Kong tan biri.
Maili okuyorum..
Sanat yönetmeniymiş..
Hong Kong ta yaşıyormuş
ingilizcesinin az olduğunu belirtmiş başta..
çok az olduğu belli olan ingilizcesiyle yazmış..
bloğuma google da resim search lerken rastladığını,
ardından resimleri beğenip ,
bloğun ne olduğunu anlamaya çalışmak
için yazdıklarımı korece ye çevirdiğini söyleyen biri..
çok şaşırdım ve ilginç geldi..
tanışma yollamış ve mail atmış..
umarım cevap verirsiniz diye de bitirmiş..
maile karşılık verdim..
çok şaşırdığımı ve memnun olduğumu belirttim
ama aklımda ilginç sorular tabi..
ilginç..
Hong Kong ta yaşıyan biri..
Bloğunu görüyor..
Bloğunuzdakileri anlamak için kendi diline çeviriyor,
mail atıp tanışmak istiyor..
Nokıa reklamının meşhur sloganı aklıma geldi.
connecting people..:))
iletişim..
İlişkinin Arapçası münasebet sanırım,
münasebetin sonuna gidersek iletişime kadar gidebiliriz
birbiriyle ilişkide, bağlantı kurmak vs.
resimlerini yolladı sonra..
faceten ekledi..yasadığı yerin resimlerini atmış..
Hong Kong a davet etti:)))
biraz muhabbet edince sordum
çeviri metin özünü vermez tam olarak,
ne anladın yazılarımdan,
zor olmadı mı kendi diline çevirdiğinde?
aşk ve yalnızlık genel yazılar az çok anladım
ve takip etmeye başladım dedi..
iletişim..network böyle bişiy sanırım..
farklı ülkede kilometrelerce uzakta olan
farklı dillerde farklı kültürlerde kişilerle
duygu düşüncelerini paylaşabiliyorsun..
sonra aslında başta çekindiğini söyledi
zaten mailinden de anlaşılıyordu çekincesi
cevap vermeyeğimi önemsemeyeceğimi düşünmüş
önyargılardan ve tutumlardan konuştuk biraz..
ortak hobilerimizi farkettik..fotoğrafçılıktan konuştuk
sonra mailime çok sevindiğini belirterek teşekkür etti,
'Birey olmak' çok farklı bir durum
ve sanırım ülke şehir insan farketmiyor
herkesin ortak sorunu bu!..
Çok fazla sanal alemci olmamama rağmen
hatta interneti kötü yersiz kullananlara kızan ben,
asıl amacı ''işte bu'' olan iletişim ağına
dair birşeyler karalamak istedim.
Chris, bu tanışma olayını da yazacağım dedim
çok sevinirim tabi, diyerek onayladı.
........
........
Eskilerin deyimiyle
Ne diyim Hong Kong ta da bir kapımız oldu :))))
Teşekkürler Chris:))
21 Aralık 2011 Çarşamba
Ben..Sen..Herşey / Hiçbirşey...
aşk ve nefret koynumda
yan yana..sırt sırta..
gözlerimin feri kaçmış ağlamaktan
gitme vakti gelip çattığında
susarsın yaa
ölee..
susuyorum..
avaz avaz..
....
tuhaf bir günü yaşıyor istanbul..
soğuk iliklerime kadar işliyor
soğuk bir gecede omuzuna
birden bire devriliyor hayallerin
o kadar çok anı gömüyorsun..
yağmur çiseliyor
ruhun dalga dalga.
şehrin ortasında
yalnızlığın verdiği acıyla
ellerin ayakların buz kesiliyor
kulağında ayak sesleri..
yürüdükçe siliniyor yaşanmışlıklar..
adımların kaybettiklerinle dolu..
yüreğinde binbir sevinç varken
adını hatırlamak için bile
bir kıpırtı olmadığında siliniyor
tüm siluetler..anılar..
sevinçlerin içinde ufakta olsa umut
barınırken,
dipsiz kuyulara benziyor,
bir küçük ışık süzmesi olmayan...
arkana dönüp bakıyorsun
ruhun da donuyor o an..
başını kaldırıp göğe bakıyorsun
yere düşen yağmur damlaları
geçiyor yüzünden..
ellerini birbirine değdiremiyorsun
ceplerinde üzüntüler..
zaman tünelinde gömülüyor
düşlerin
dilin damağın susuyor
her kelimesinde aşk batırıyor
hızla çarpan yüreğine
artık hiçbir şey söylemek istemiyorum..
yordum kendimi..
zaten sözcükler yetersiz adadıklarıma..
zaman acımasız..
bir o kadar hain!..
anılar ardı sıra karşımda
süzülüyorlar..
...
yüreğimden hep böyle geçip gittin
acımasızca geçip gittin
düşe kalka sildin kendini
yüreğimden..
kendin..
merak etme,sövmeyeceğim ihanetlerine
hiçe saymalarına,değersizliklerine
susacağım..
avaz avaz..
suskunken çıldırmayı biriktirdim
haykırmak isterken
herşey yolunda rolleri
bu yüzden..
........
umut dolu hayal kırıklıkları sarmış
ruhumu..
tükeniyorum..
cümlelerim tükeniyor..
artık hiçbir şey söylemek istemiyorum..
herşey birbirinin aynı..
kapatıyorum sayfaları..
ayağa kalkıyorum
içim dışım paramparça
ama gücüm yetene kadar
ilerliyorum,
kulaklarım duymuyor rüzgarın ugultusunu
tırnaklarımı batırıyorum umuda
...
Ve
Ben çekiliyorum..
yan yana..sırt sırta..
gözlerimin feri kaçmış ağlamaktan
gitme vakti gelip çattığında
susarsın yaa
ölee..
susuyorum..
avaz avaz..
....
tuhaf bir günü yaşıyor istanbul..
soğuk iliklerime kadar işliyor
soğuk bir gecede omuzuna
birden bire devriliyor hayallerin
o kadar çok anı gömüyorsun..
yağmur çiseliyor
ruhun dalga dalga.
şehrin ortasında
yalnızlığın verdiği acıyla
ellerin ayakların buz kesiliyor
kulağında ayak sesleri..
yürüdükçe siliniyor yaşanmışlıklar..
adımların kaybettiklerinle dolu..
yüreğinde binbir sevinç varken
adını hatırlamak için bile
bir kıpırtı olmadığında siliniyor
tüm siluetler..anılar..
sevinçlerin içinde ufakta olsa umut
barınırken,
dipsiz kuyulara benziyor,
bir küçük ışık süzmesi olmayan...
arkana dönüp bakıyorsun
ruhun da donuyor o an..
başını kaldırıp göğe bakıyorsun
yere düşen yağmur damlaları
geçiyor yüzünden..
ellerini birbirine değdiremiyorsun
ceplerinde üzüntüler..
zaman tünelinde gömülüyor
düşlerin
dilin damağın susuyor
her kelimesinde aşk batırıyor
hızla çarpan yüreğine
artık hiçbir şey söylemek istemiyorum..
yordum kendimi..
zaten sözcükler yetersiz adadıklarıma..
zaman acımasız..
bir o kadar hain!..
anılar ardı sıra karşımda
süzülüyorlar..
...
yüreğimden hep böyle geçip gittin
acımasızca geçip gittin
düşe kalka sildin kendini
yüreğimden..
kendin..
merak etme,sövmeyeceğim ihanetlerine
hiçe saymalarına,değersizliklerine
susacağım..
avaz avaz..
suskunken çıldırmayı biriktirdim
haykırmak isterken
herşey yolunda rolleri
bu yüzden..
........
umut dolu hayal kırıklıkları sarmış
ruhumu..
tükeniyorum..
cümlelerim tükeniyor..
artık hiçbir şey söylemek istemiyorum..
herşey birbirinin aynı..
kapatıyorum sayfaları..
ayağa kalkıyorum
içim dışım paramparça
ama gücüm yetene kadar
ilerliyorum,
kulaklarım duymuyor rüzgarın ugultusunu
tırnaklarımı batırıyorum umuda
...
Ve
Ben çekiliyorum..
19 Aralık 2011 Pazartesi
İstanbul...hüzün..ben...Ve...
Deli gibi uğuldayan rüzgar
eteklerimden çekip beni savuracak gibi..
Yağmur çiseliyor usulca..
Hiç bu kadar soğumamıştı hava..
Üşüyorum..
sis çökmüş hafiften..
gözlerimi kısmış uzaklara bakıyorum..
inci tanesi gibi ışıklar..
evler.... arabalar..
kirli bir kent sessizliği hakim...
Dalmışım..
martılar dalgalarla oynaşıyor..
etrafı saran yosun kokusu
dalıp giden ruhumu uyandırıyor..
boğazın ışıltılı serin sularına gömülüyorum bir ara..
güneşin son dakikaları..
Bir hüzün suretinde..
tıpkı insanların gibi..
karışık ve telaşlı...
asık suratlar,geç kalınmışlık hissi
yüze yansımış aceleci ruhlar..
öfkeli bulutlar günah gibi çöküyor üzerine
daha da şiddetleniyor yağmur..
Ey şehri İstanbul!..
şairin dediği gibi koynunda deniz sakladığın için mi
herşeye rağmen bu vazgeçilmezliğin?
....
buğulu bir ayna sanki
yansıttı geçen yıllarımı
zaman çarklarını döndürdü
nice anı saklı koynunda
ne çok sevinç..ne çok hüzün..
......
Duy sesimi şimdi!
iyot kokulu kıyılarına
tutsak etmiycem suskunluğumu..
Herşeyin geçtiğini,
zamanla sonlandığını öğrettin elbet
zorlu yollarının tozunu yuttuk
cebimizde hala umutlar,
acı tatlı seçmelerden payımıza düşeni aldık
demem o ki,büyüdük..
Farklı duygular taşıdık..
farklı şarkılar söyledik
şimdi yüzüne düşen hüzün gibi
tüm şehri kaplar yalnızlık..
işittiğim ses yalnız martılara ait
artık sert ve hoyrat düşüncelerim..
bir kaçış hissine kapılıyorum aniden
göğe uzanmak istercesine başım
istanbul'un en ortasında
nefes almaya çalışıyorum
yüreğimin acıyan yerlerine
ıslak yağmurlar serpiyor,
yalnızlıklarımı sıyırıp usulca
üstüne düşler ekiyorum inatla..
eteklerimden çekip beni savuracak gibi..
Yağmur çiseliyor usulca..
Hiç bu kadar soğumamıştı hava..
Üşüyorum..
sis çökmüş hafiften..
gözlerimi kısmış uzaklara bakıyorum..
inci tanesi gibi ışıklar..
evler.... arabalar..
kirli bir kent sessizliği hakim...
Dalmışım..
martılar dalgalarla oynaşıyor..
etrafı saran yosun kokusu
dalıp giden ruhumu uyandırıyor..
boğazın ışıltılı serin sularına gömülüyorum bir ara..
güneşin son dakikaları..
Bir hüzün suretinde..
tıpkı insanların gibi..
karışık ve telaşlı...
asık suratlar,geç kalınmışlık hissi
yüze yansımış aceleci ruhlar..
öfkeli bulutlar günah gibi çöküyor üzerine
daha da şiddetleniyor yağmur..
Ey şehri İstanbul!..
şairin dediği gibi koynunda deniz sakladığın için mi
herşeye rağmen bu vazgeçilmezliğin?
....
buğulu bir ayna sanki
yansıttı geçen yıllarımı
zaman çarklarını döndürdü
nice anı saklı koynunda
ne çok sevinç..ne çok hüzün..
......
Duy sesimi şimdi!
iyot kokulu kıyılarına
tutsak etmiycem suskunluğumu..
Herşeyin geçtiğini,
zamanla sonlandığını öğrettin elbet
zorlu yollarının tozunu yuttuk
cebimizde hala umutlar,
acı tatlı seçmelerden payımıza düşeni aldık
demem o ki,büyüdük..
Farklı duygular taşıdık..
farklı şarkılar söyledik
şimdi yüzüne düşen hüzün gibi
tüm şehri kaplar yalnızlık..
işittiğim ses yalnız martılara ait
artık sert ve hoyrat düşüncelerim..
bir kaçış hissine kapılıyorum aniden
göğe uzanmak istercesine başım
istanbul'un en ortasında
nefes almaya çalışıyorum
yüreğimin acıyan yerlerine
ıslak yağmurlar serpiyor,
yalnızlıklarımı sıyırıp usulca
üstüne düşler ekiyorum inatla..
6 Aralık 2011 Salı
Paragraftan sonra susuyorum!..
kendimi anılar içerisinde kaybettiğim bir gün..
şöyle bir uğradığım hafızamda yaşanmışlıklar trafiği..
kayboluyorum sanki..
bedenim kendiyle yolculuğa çıkıyor..
ürperten çığlıklardan düşsel ovalara iniyor..
Hayat her zaman düz ve çalkantısız
bir deniz değil..
sürprizler sunmaz her zaman sana,
gülümseyerek..
fırtınalarla uğraşırsın..
gelgitlerin olur arasıra..
rotanı kaybetmişsindir
umuda nasıl çıkılır bilemezsin..
omuzlarında hamal yükü hayat
mazi tünelinde boğulursun..
hayallere dalarsın..
kaptırırsın da kendini bir an..
derinlerde alkış sesleri
sahte şakşakçılar sarmış ruhunu
izlersin öylece kalakalırsın..
sonra bir 'keşke' ürpertisi ile
kendine gelir,silkelenirsin..
Çok çabalarsın..
pişmanlıklar, hatalar..
suratına inen acı bir tokattır
zaman çoğu zaman;
yüzleşirsin..
inancını yitirirsin
gün olur yalnız kalırsın..
sussan korkaksın,konuşsan yalancı..
susarsın..
yutkunur durursun acının raddesinde..
zor gelir herşeye rağmen kendine dönmek
can simidindir umut ve içindeki güç..
yüreğine sığınıp direnirsin..
hiçbir acı sonsuz değil, güçlenirsin..
ve dönersin..
arkana baktığında
geçtiğin yollar
umudun ikliminde tükenmişlikler
birikmiş hayaller..çekilen sıkıntılar..
Sessizlik sarar sonrasında çokça
sükunet zamanıdır artık
her tarafta mağrur bir sessizlik
ertelenmiş öfkeler..
yüreğin ta dibinde acının yontusu
üşürsün kendi yalnızlığında
dışında kopan kıyametler
tükenmez sandığın içini saran özlemler..
sus olur tüm evren
sadece dinlersin
susarsın..
kederin en sakin haliyle
hüzün yamaçlarında ruhun
en heybetli haliyle dururken
akıp giden zamana ve heveslere
dalarsın..
İşte yine susuyorum..
hayatın anlamsızlığına,
karmaşasına siper edip ruhumu
gözü kapalı;
yalnızlığın ve susmanın keyfini
yudumluyorum..
şöyle bir uğradığım hafızamda yaşanmışlıklar trafiği..
kayboluyorum sanki..
bedenim kendiyle yolculuğa çıkıyor..
ürperten çığlıklardan düşsel ovalara iniyor..
Hayat her zaman düz ve çalkantısız
bir deniz değil..
sürprizler sunmaz her zaman sana,
gülümseyerek..
fırtınalarla uğraşırsın..
gelgitlerin olur arasıra..
rotanı kaybetmişsindir
umuda nasıl çıkılır bilemezsin..
omuzlarında hamal yükü hayat
mazi tünelinde boğulursun..
hayallere dalarsın..
kaptırırsın da kendini bir an..
derinlerde alkış sesleri
sahte şakşakçılar sarmış ruhunu
izlersin öylece kalakalırsın..
sonra bir 'keşke' ürpertisi ile
kendine gelir,silkelenirsin..
Çok çabalarsın..
pişmanlıklar, hatalar..
suratına inen acı bir tokattır
zaman çoğu zaman;
yüzleşirsin..
inancını yitirirsin
gün olur yalnız kalırsın..
sussan korkaksın,konuşsan yalancı..
susarsın..
yutkunur durursun acının raddesinde..
zor gelir herşeye rağmen kendine dönmek
can simidindir umut ve içindeki güç..
yüreğine sığınıp direnirsin..
hiçbir acı sonsuz değil, güçlenirsin..
ve dönersin..
arkana baktığında
geçtiğin yollar
umudun ikliminde tükenmişlikler
birikmiş hayaller..çekilen sıkıntılar..
Sessizlik sarar sonrasında çokça
sükunet zamanıdır artık
her tarafta mağrur bir sessizlik
ertelenmiş öfkeler..
yüreğin ta dibinde acının yontusu
üşürsün kendi yalnızlığında
dışında kopan kıyametler
tükenmez sandığın içini saran özlemler..
sus olur tüm evren
sadece dinlersin
susarsın..
kederin en sakin haliyle
hüzün yamaçlarında ruhun
en heybetli haliyle dururken
akıp giden zamana ve heveslere
dalarsın..
İşte yine susuyorum..
hayatın anlamsızlığına,
karmaşasına siper edip ruhumu
gözü kapalı;
yalnızlığın ve susmanın keyfini
yudumluyorum..
26 Kasım 2011 Cumartesi
Platonik Aşklar Ütopyası!..
Bir adım bile yol gidememişken
uzayıp gider mesafeler..
koştukça yaklaşır, ulaşırsın
elini uzatsan değersin
bir bakış kadar yakınsındır
ama bir o o kadar uzaktır aslında..
için hiç bu kadar cız etmez..
yüreğin acımaz..
gitgide kendine gömülürsün..
duyulmayan çığlıkların
boğar artık içini..
.........
Bakma suskunluğuma!..
gözlerimin hüznü yılların kırıklarındandır..
boynu bükük sevdalar yer ettiler
gönlümün soylu atölyelerinde..
tükenmez geceleriyle yorgun ruhumun
sızıları akar..
hep ertelenen yaşanmışlıklar..
ömür törpüsü hazin sevdalar..
zamanın dar geçitlerinde hayatın zorlu sırtlarında
belirsiz gözyaşlarım bundandır..
Sessiz içimden severim seni..
öyle..usul usul..
Radyodan şarkılar tutar,
gönderirim ruhumu deli gibi esen rüzgarla!..
sana ayırırım derinlerimi..
kısa yürüyüşlerde sevdayla yıkarım tüm şehri..
sokaklar sen kokar,kokun siner şehre..
hatıralar yüzünde çizgiler halinde..
resmedilir sanki..
kalbim sana doğru akar..
gözlerimden
bir nehir gibi
serpilse tüm ruhumda tüten yanmışlık..
kükremiş sevinçlerim, derinlerdeki aşk girdabım..
solusak beraber biriktirdiğim düşleri..
İsyandır,aşk!..
olmazları olduran..
bulutlarda taşısa bizi melekler..
süzülsek yeryüzüne
sokulsak sımsıkı efsunlu mutluluğa..
......
Sen,adının sonrasına hiçbir sıfat yerleştiremediğim;
Durağan bir ömrün satır arasında
yönelen rengarenk düşsün benim için..
sessizliğimde çoğalıyorsun..
sana dair birşeyler karalıyorum,sensiz..
ve söylüyorum bu yazı üç nokta sonra bitecek
veda edeceğim şimdilik..
yazının sonunda
''mutlu ol'', ''hoşçakal'' gibi
sevmediğim veda sözlerine
belki yer vermeyeceğim
yerine bir gün ansızın karşına geçip
'Merhaba' diyeceğim!..
uzayıp gider mesafeler..
koştukça yaklaşır, ulaşırsın
elini uzatsan değersin
bir bakış kadar yakınsındır
ama bir o o kadar uzaktır aslında..
için hiç bu kadar cız etmez..
yüreğin acımaz..
gitgide kendine gömülürsün..
duyulmayan çığlıkların
boğar artık içini..
.........
Bakma suskunluğuma!..
gözlerimin hüznü yılların kırıklarındandır..
boynu bükük sevdalar yer ettiler
gönlümün soylu atölyelerinde..
tükenmez geceleriyle yorgun ruhumun
sızıları akar..
hep ertelenen yaşanmışlıklar..
ömür törpüsü hazin sevdalar..
zamanın dar geçitlerinde hayatın zorlu sırtlarında
belirsiz gözyaşlarım bundandır..
Sessiz içimden severim seni..
öyle..usul usul..
Radyodan şarkılar tutar,
gönderirim ruhumu deli gibi esen rüzgarla!..
sana ayırırım derinlerimi..
kısa yürüyüşlerde sevdayla yıkarım tüm şehri..
sokaklar sen kokar,kokun siner şehre..
hatıralar yüzünde çizgiler halinde..
resmedilir sanki..
kalbim sana doğru akar..
gözlerimden
bir nehir gibi
serpilse tüm ruhumda tüten yanmışlık..
kükremiş sevinçlerim, derinlerdeki aşk girdabım..
solusak beraber biriktirdiğim düşleri..
İsyandır,aşk!..
olmazları olduran..
bulutlarda taşısa bizi melekler..
süzülsek yeryüzüne
sokulsak sımsıkı efsunlu mutluluğa..
......
Sen,adının sonrasına hiçbir sıfat yerleştiremediğim;
Durağan bir ömrün satır arasında
yönelen rengarenk düşsün benim için..
sessizliğimde çoğalıyorsun..
sana dair birşeyler karalıyorum,sensiz..
ve söylüyorum bu yazı üç nokta sonra bitecek
veda edeceğim şimdilik..
yazının sonunda
''mutlu ol'', ''hoşçakal'' gibi
sevmediğim veda sözlerine
belki yer vermeyeceğim
yerine bir gün ansızın karşına geçip
'Merhaba' diyeceğim!..
21 Kasım 2011 Pazartesi
Aradığınız kişi!..
Aradığınız kişi salağı oynamaktan sıkıldı,
gözlerinden akan hüznü durdurdu,
çenesine vurduğu asma kilidin anahtarını bilinmeze fırlattı,
maskelerin arkasındaki gerçek yüzleri artık çok net görebiliyor,
gözlerinden akan hüznü durdurdu,
çenesine vurduğu asma kilidin anahtarını bilinmeze fırlattı,
maskelerin arkasındaki gerçek yüzleri artık çok net görebiliyor,
hala gördüğü her buğulu cama tehlikeli isimler yazmakla meşgul
14 Kasım 2011 Pazartesi
Arsız Sevgili!..
Bir masaldı aşk..
Uğruna çabaladığın,gözyaşı döktüğün..
Zorluklarla mücadele edip
yorulduğun..
Kimi zaman coşkun..
Kimi zaman durgun..
Akıp giden bir nehir gibi..
Rüya gibi gelip geçer zaman..
Yolun belirli yerlerinde ara sıra durursun..
Zaman zaman acı çekersin..
Gün gelir aşkın onarılmaz yaraları oluşur,
ihanetin soğuk yüzüyle karşılaşırsın..
Çok sevmenin ağırlığını taşıyamayan yürek,
ihanetin altında ezilmekten artık korktuğundan
veda etmek ister..
Yürek yorulmuştur artık..
Hafiflemek ister..
Izdırapla kavrulan ruh
kin besler,
Kalbin affetmediği gibi
sevmek cüretini de gösteremez artık..
Sadakatinle aptallığına kızarsın..
Gururunun bardak parçaları gibi
kırılıp yokolmasına yakarırsın..
Kinin adını bile bilmezken
aşka düşman olursun..
Kinlendim artık..
Gereksiz bir aşka yürek yormanın
anlamsızlığını keşfedersin..
Dilim..dudağım..ellerim sessiz..
Bir tek gözlerim konuşuyor..
gözlerinin arkasındaki ihaneti gördüğünden beri..
Umrunda bile olmayan gözlerim..
Sen..mutluluğum..hüznüm..umudum!..
Hiçbirşeyim olmamalıymışsın aslında!..
Hey Seni yazıyorum; masumiyet ustası!..
Arsız Sevgili!..
Daha kaç yürek yakacaksın?!
kaç yakarış..
kaç saf yürek..
bilmiyorum
ama ben seni ASLA affetmeyeceğim!..
Çünkü dilinde her daim aşk vardı,
yüreğinde ihanet!..
Uğruna çabaladığın,gözyaşı döktüğün..
Zorluklarla mücadele edip
yorulduğun..
Kimi zaman coşkun..
Kimi zaman durgun..
Akıp giden bir nehir gibi..
Rüya gibi gelip geçer zaman..
Yolun belirli yerlerinde ara sıra durursun..
Zaman zaman acı çekersin..
Gün gelir aşkın onarılmaz yaraları oluşur,
ihanetin soğuk yüzüyle karşılaşırsın..
Çok sevmenin ağırlığını taşıyamayan yürek,
ihanetin altında ezilmekten artık korktuğundan
veda etmek ister..
Yürek yorulmuştur artık..
Hafiflemek ister..
Izdırapla kavrulan ruh
kin besler,
Kalbin affetmediği gibi
sevmek cüretini de gösteremez artık..
Sadakatinle aptallığına kızarsın..
Gururunun bardak parçaları gibi
kırılıp yokolmasına yakarırsın..
Kinin adını bile bilmezken
aşka düşman olursun..
Kinlendim artık..
Gereksiz bir aşka yürek yormanın
anlamsızlığını keşfedersin..
Dilim..dudağım..ellerim sessiz..
Bir tek gözlerim konuşuyor..
gözlerinin arkasındaki ihaneti gördüğünden beri..
Umrunda bile olmayan gözlerim..
Sen..mutluluğum..hüznüm..umudum!..
Hiçbirşeyim olmamalıymışsın aslında!..
Hey Seni yazıyorum; masumiyet ustası!..
Arsız Sevgili!..
Daha kaç yürek yakacaksın?!
kaç yakarış..
kaç saf yürek..
bilmiyorum
ama ben seni ASLA affetmeyeceğim!..
Çünkü dilinde her daim aşk vardı,
yüreğinde ihanet!..
12 Kasım 2011 Cumartesi
Aşk Yorgunluğu!..
Mola vermek isteriz
Biraz soluklanmak..
içimizdeki aşk sürgünlerine direnmek..
mücadele etmemek..durup düşünmek isteriz bi an!..
kaç mevsim geçti..kaç kış..
Gönlünde aşk feryatları..
Yorgun umutlar..
Zulada hayat korkuları ve cebimizde biriktirdiğimiz
düşlerle uzaklaşmak..
toparlanıp yolculuğa çıkmadan önce
yoklarız içimizdeki tozlu rafları..
geçmişin kanatlarında yaşadığın acılar
birer birer gözünün önünden ihtişamla geçer..
sızılı günler üşüşür aniden
yorgun gözbebeklerine..
o içimizdeki çaresiz bekleyişlerin
dumanı yokolur gider..
tanıdık bir ayrılık yürek kapında tebessüm eder
sürgün bakışlarında uzak şehirler uzanırken,
telaşlı adımlarla hüzünden kaçar..içindeki aşırı sevdanın yanılsamalarını
kendine saklarsın..
kırık aşklar yuvarlanır,
uzanır, yol olur gökyüzüne..
Yorgun bir ömrün hikayelerine bilenip
kendi yazdığımız satır aralarını okuruz
yorgun bir ömrün yollarında içimizdeki çığlıklarla
sevda bahçesinde tekrar heveskar yürümek
yalnızlık ve vefasızlığa inat,
kangren bir yarayı kesip atmak isteriz..
içten içe zaman tünelinde 'o'na yaklaşmayı umarken
kaybolmak..
.....
Zaman geçer..gün döner..
ayrılığın tortusu aşınır yürekte..
Ve 'aşk' zamanı durdurup
'O' nda kaybolmak,
teninde erimek demekken
deli bir fırtına varlığına dair herşeyi süpürür
umutlar yok olur
yürekte sadece yorgunluk kalır..
Biraz soluklanmak..
içimizdeki aşk sürgünlerine direnmek..
mücadele etmemek..durup düşünmek isteriz bi an!..
kaç mevsim geçti..kaç kış..
Gönlünde aşk feryatları..
Yorgun umutlar..
Zulada hayat korkuları ve cebimizde biriktirdiğimiz
düşlerle uzaklaşmak..
toparlanıp yolculuğa çıkmadan önce
yoklarız içimizdeki tozlu rafları..
geçmişin kanatlarında yaşadığın acılar
birer birer gözünün önünden ihtişamla geçer..
sızılı günler üşüşür aniden
yorgun gözbebeklerine..
o içimizdeki çaresiz bekleyişlerin
dumanı yokolur gider..
tanıdık bir ayrılık yürek kapında tebessüm eder
sürgün bakışlarında uzak şehirler uzanırken,
telaşlı adımlarla hüzünden kaçar..içindeki aşırı sevdanın yanılsamalarını
kendine saklarsın..
kırık aşklar yuvarlanır,
uzanır, yol olur gökyüzüne..
Yorgun bir ömrün hikayelerine bilenip
kendi yazdığımız satır aralarını okuruz
yorgun bir ömrün yollarında içimizdeki çığlıklarla
sevda bahçesinde tekrar heveskar yürümek
yalnızlık ve vefasızlığa inat,
kangren bir yarayı kesip atmak isteriz..
içten içe zaman tünelinde 'o'na yaklaşmayı umarken
kaybolmak..
.....
Zaman geçer..gün döner..
ayrılığın tortusu aşınır yürekte..
Ve 'aşk' zamanı durdurup
'O' nda kaybolmak,
teninde erimek demekken
deli bir fırtına varlığına dair herşeyi süpürür
umutlar yok olur
yürekte sadece yorgunluk kalır..
7 Kasım 2011 Pazartesi
We are much more than what we think we are.
Yaşanılanların hüznüne tanık zaman..
acılı bir ömrün izne tabi kentlerinde
aşkın efsunlu kollarında yakaran insanlar..
sonsuzluğa taşan içsel feryadın
yakana yapışıp hesap sorması
gibidir geçmişin aşk günlükleri
arasında kaybolmak..
kaybolursun..
öfkeli kalabalıklar arasında dolaşırken
yalnızlığın sureti düşer yüzüne..
anılar..kırgın sayfalar..aynı masallar..
zamana tanıklık etmiş mutlu resim kareleri..
belirsizliklerle dolu sarı düşlerde
kendi çığlıklarımızı dinleriz bir süre..
Ezik avuçlarda yerleştirdiğimiz hüzünlerle
hayata tutunmak
ruhumuzdaki kelepçeleri söküp atmak
kendi hikayemizin egemenliğini ilan ederiz
yeniden tutunmak
hayata aşka derin gözlerle bakmak
delice sarılmak isteriz
acısı dinmeyen dişlilerinden kurtulunca aşkın
nehir oluruz hayata akmak için..
ilmek ilmek hayatına dokuduğun sızılar
yüreğinin en sancılı yerleri sarar
gönlünün yorgunluğu gider,
dizlerin kanamaz artık..
umursamaz olursun sahte gülüşleri
derin bir boşluğu yaratır hayat
yüksekten bir anda hazırlıksız atlamanın
verdiği hisse benzer bir boşluk..
tekrar toparlanacak olmanın verdiği haz
doğan güneş, dinen yağmurlar..
yenilenirsin..
umutlarla bezenip sunulan yollarda yeniden yürümek,
aşk diye yeniden sayfalara renkler işlemek,
kırgın bedeni yeniden sevgiyle dans ettirmek,
şu çelişkili hayatta
kendi çizgilerimizi hayata resmetmek gerek..
Çünkü düşündüğümüzden çok daha fazlasıyız!..
acılı bir ömrün izne tabi kentlerinde
aşkın efsunlu kollarında yakaran insanlar..
sonsuzluğa taşan içsel feryadın
yakana yapışıp hesap sorması
gibidir geçmişin aşk günlükleri
arasında kaybolmak..
kaybolursun..
öfkeli kalabalıklar arasında dolaşırken
yalnızlığın sureti düşer yüzüne..
anılar..kırgın sayfalar..aynı masallar..
zamana tanıklık etmiş mutlu resim kareleri..
belirsizliklerle dolu sarı düşlerde
kendi çığlıklarımızı dinleriz bir süre..
Ezik avuçlarda yerleştirdiğimiz hüzünlerle
hayata tutunmak
ruhumuzdaki kelepçeleri söküp atmak
kendi hikayemizin egemenliğini ilan ederiz
yeniden tutunmak
hayata aşka derin gözlerle bakmak
delice sarılmak isteriz
acısı dinmeyen dişlilerinden kurtulunca aşkın
nehir oluruz hayata akmak için..
ilmek ilmek hayatına dokuduğun sızılar
yüreğinin en sancılı yerleri sarar
gönlünün yorgunluğu gider,
dizlerin kanamaz artık..
umursamaz olursun sahte gülüşleri
derin bir boşluğu yaratır hayat
yüksekten bir anda hazırlıksız atlamanın
verdiği hisse benzer bir boşluk..
tekrar toparlanacak olmanın verdiği haz
doğan güneş, dinen yağmurlar..
yenilenirsin..
umutlarla bezenip sunulan yollarda yeniden yürümek,
aşk diye yeniden sayfalara renkler işlemek,
kırgın bedeni yeniden sevgiyle dans ettirmek,
şu çelişkili hayatta
kendi çizgilerimizi hayata resmetmek gerek..
Çünkü düşündüğümüzden çok daha fazlasıyız!..
karalamaca...
Gün olur acıtır yalnızlık..
dokunur yüreğine herşey
bulunduğun zamandan kopar
sorgularsın..
boşunadır çırpınışlar
biz boşa çabalamışız
çoktan bitmişiz biz
ama bihabermişiz olup bitenden
sürüklenmişiz..
der; hayıflanırsın..
yitip gider sevdalar
çektiğin acıların arkasından
başbaşa kalırsın sessizlikle
başucunda derin sızı..
Sevgi aramışız ama çoğalamamışız..
bir hücreye kapatmışız kendimizi
koşmuşuz..yorulmuşuz..
acıya yüz tutmuş yanlarımızı iyileştirip
çok sevip çok üzülmüşüz..
farklılıklarımızı yontup
içimizi kapatmışız
ruhlarımız bambaşkaydı halbuki..
bulutlarda uçuyorduk..
sevdik..seviştik..acıdık..acıktık..
yara aldık..yaraladık..
savrulduk..
herbirimizden birer parça..
'bitmez' denenler bitti..
acıdan umuttan usanmadan geçen günler
ardından
paylaşılan hayaller söndü..
aşkın bile birarada tutamadığı iki ayrı yalandık
ve onu uzağa beni başka yere attı
hayat tarafından terkedildik
tanıdığım kadar yabancılaştığım
unutmaya yüz tutmuş hayallerimle
zamanın arka bahçesinde
üşüten avazlarımla
hep arka odam yalnızlığımda
ruhumla yüzleşme ve yenilenme vaktidir şimdi!..
dokunur yüreğine herşey
bulunduğun zamandan kopar
sorgularsın..
boşunadır çırpınışlar
biz boşa çabalamışız
çoktan bitmişiz biz
ama bihabermişiz olup bitenden
sürüklenmişiz..
der; hayıflanırsın..
yitip gider sevdalar
çektiğin acıların arkasından
başbaşa kalırsın sessizlikle
başucunda derin sızı..
Sevgi aramışız ama çoğalamamışız..
bir hücreye kapatmışız kendimizi
koşmuşuz..yorulmuşuz..
acıya yüz tutmuş yanlarımızı iyileştirip
çok sevip çok üzülmüşüz..
farklılıklarımızı yontup
içimizi kapatmışız
ruhlarımız bambaşkaydı halbuki..
bulutlarda uçuyorduk..
sevdik..seviştik..acıdık..acıktık..
yara aldık..yaraladık..
savrulduk..
herbirimizden birer parça..
'bitmez' denenler bitti..
acıdan umuttan usanmadan geçen günler
ardından
paylaşılan hayaller söndü..
aşkın bile birarada tutamadığı iki ayrı yalandık
ve onu uzağa beni başka yere attı
hayat tarafından terkedildik
tanıdığım kadar yabancılaştığım
unutmaya yüz tutmuş hayallerimle
zamanın arka bahçesinde
üşüten avazlarımla
hep arka odam yalnızlığımda
ruhumla yüzleşme ve yenilenme vaktidir şimdi!..
27 Ekim 2011 Perşembe
Zaman ve İntikam!..
Kırılmışsındır..
Bunalmış ve sıkılmış..
Çaresizce yaşadıklarını düşünürsün..
en kötüsü de sen bunları yaşarken herşey
rutinliğinde devam eder.
Ve o da devam etmektedir.
Sen acı çığlıklar içerisinde boğulurken
aşk, görmez,duymaz,bilmez..
Bir noktaya takılıp kalırsın!..
O!..
Herşeyden kaçıp gidesin gelir..
Kalp kırıklıkları..üzüntüler..
telafisi zor acılar volta atıyordur yüreğinde..
Zihninde 'haketme-değer' kavgası..
İçinde var olan ölü tüm kötülüklerin
birden uyanır,
ayağa kalkar kötülükler kraliçesi..
zafer çığlıkları atar öfken..
isyanın baş gösterir
vahşi bir hayvan gibi diş biler nefretin..
umutlarını boğar,
merhamet dolu yüreğinde.
dürtülerek uyandırılan,
yabancısı olduğun acımasızlık
yerini alır..
Hiddet dalga dalga vücudunu sarar..
düşmanlığa taşıyan yakıcı düşünceler
çıldırtırken seni;
hayallerin adandığı gelecek,
'umudun adandığı insanın' gözlerinden ve dudaklarından
fütursuz, acımasızca dökülüp
yok olurken..
ikinci bir kişilik doğar benliğinde..
acımasız versiyonun oluşur.
Öyle ya, umutlar ve hayaller tuz-buz olup saçılırken
yüreğe bıçak acımasızca saplanırken
yarınların anlamsızlığı gerçek yüzünü göstermeye başlar.
karanlık tünelde darmadağın hayaller..
tesellinin hiçbir anlam ifade etmedği günler..
'aldatılmışlığın ve değersizliğin' seceresi..
içinde soğuk ihaneti yaşatan acı tebessümlerin..
çaresiz yutkunuşların..
sanki kürek kemiklerinin arasından yüreğe kadar
bir hançer işler..
kurbanın çığlıklarının zerre kadar değeri yok o an..
çünkü katil, işkencenin doğal tezahürü olarak düşünür..
umutların ardından hızla baş gösteren öfke
intikam almak istercesine saldırmak ister.
ruhunun en kuytularına gömmek istersin, ama nafile..
intikam ateşi içinde çıkış yolu ararken
karıncayı bile ezmekten kaçınırken
katliam yapabilcek bir canavara dönüşebilirsin..
Bir arenaya dönüşür ruhun zamanla.
ağzından sular akan kıskaçlardan zevk alan seyirciler..
savaşın ortasında katil ve kurban..
kendi içimde,duygularımı düşüncelerimi beslediğim,
özgürlüğümü korumak için uzaklaştığım,
iznim olmadan ulaşılmayan bir arena..
Benliğimde büyüttüğüm inançlarım
ve Tanrım,
işime gelmeyene, beni rahatsız eden herşeye
karşı çıkabilceğim ruhumun karanlık yanı temsilcisi 'şeytanım'
Ve gün gelip,
savaş meydanının soğuk yüzü seni bulsun istersin.
Şaşkınlıkla beklersin..
umulan gün gelmiştir.
Şarabını içerek zevk içinde acılarını seyreden
kişi karşındadır..
Üzerinde sadece bir zırh,
ve elinde tutmasını bile beceremediğin bir kılıç vardır
Gözlerinde kızgın bir ışık parlar.
Son derece sakinsindir..
Ve daha sessiz, daha soğuk kalpli
geçmişte onun olduğundan..
Öldürmek için aceleye ihtiyacın yoktur..
Bu anın zevkini yaşamak istersin
Hemen ölmesini değil,
yaşattıklarının hesabını vererek
ölmesini istersin..
Ani bir ön hamle yaparsın öfkeyle..
ardı arkası kesilmez sonra kılıç darbelerinin..
Zihninde yaşadığın acıların raddesi kadar zorlarsın..
daha fazla..daha da..
Gözlerinde umut ışığı arar ama nafile..
Daha derine batırırsın..doğrulamaz sonunda..
Yere çöker acıyla inleyerek..
Gözlerinin önünde uçurum kenarına bırakıp
kaçtığı canların ahı..ezip geçtiği ruhlar..
kendi yarattığı katilini bulanık görmeye başlar
Sonunda dayanacak gücü kalmaz..
Ve katiline yalvarır:
-'Ne olur öldür artık!..'
Sen cevap vermeyerek
tiksinti ve nefret dolu bakışlarla
uzaklaşırken arenadan
olmayan Tanrısına yalvarır:
-'Ne olur al canımı,al da kurtar'
Sonunda donuk gözlerle yerde çırpınırken
Ölümün bile anlamını yitirdiği yerde
nefret bile değerini yitiriyor..
Yok oluyor o an herşey
Ve herşey bitiyor!..
Bunalmış ve sıkılmış..
Çaresizce yaşadıklarını düşünürsün..
en kötüsü de sen bunları yaşarken herşey
rutinliğinde devam eder.
Ve o da devam etmektedir.
Sen acı çığlıklar içerisinde boğulurken
aşk, görmez,duymaz,bilmez..
Bir noktaya takılıp kalırsın!..
O!..
Herşeyden kaçıp gidesin gelir..
Kalp kırıklıkları..üzüntüler..
telafisi zor acılar volta atıyordur yüreğinde..
Zihninde 'haketme-değer' kavgası..
İçinde var olan ölü tüm kötülüklerin
birden uyanır,
ayağa kalkar kötülükler kraliçesi..
zafer çığlıkları atar öfken..
isyanın baş gösterir
vahşi bir hayvan gibi diş biler nefretin..
umutlarını boğar,
merhamet dolu yüreğinde.
dürtülerek uyandırılan,
yabancısı olduğun acımasızlık
yerini alır..
Hiddet dalga dalga vücudunu sarar..
düşmanlığa taşıyan yakıcı düşünceler
çıldırtırken seni;
hayallerin adandığı gelecek,
'umudun adandığı insanın' gözlerinden ve dudaklarından
fütursuz, acımasızca dökülüp
yok olurken..
ikinci bir kişilik doğar benliğinde..
acımasız versiyonun oluşur.
Öyle ya, umutlar ve hayaller tuz-buz olup saçılırken
yüreğe bıçak acımasızca saplanırken
yarınların anlamsızlığı gerçek yüzünü göstermeye başlar.
karanlık tünelde darmadağın hayaller..
tesellinin hiçbir anlam ifade etmedği günler..
'aldatılmışlığın ve değersizliğin' seceresi..
içinde soğuk ihaneti yaşatan acı tebessümlerin..
çaresiz yutkunuşların..
sanki kürek kemiklerinin arasından yüreğe kadar
bir hançer işler..
kurbanın çığlıklarının zerre kadar değeri yok o an..
çünkü katil, işkencenin doğal tezahürü olarak düşünür..
umutların ardından hızla baş gösteren öfke
intikam almak istercesine saldırmak ister.
ruhunun en kuytularına gömmek istersin, ama nafile..
intikam ateşi içinde çıkış yolu ararken
karıncayı bile ezmekten kaçınırken
katliam yapabilcek bir canavara dönüşebilirsin..
Bir arenaya dönüşür ruhun zamanla.
ağzından sular akan kıskaçlardan zevk alan seyirciler..
savaşın ortasında katil ve kurban..
kendi içimde,duygularımı düşüncelerimi beslediğim,
özgürlüğümü korumak için uzaklaştığım,
iznim olmadan ulaşılmayan bir arena..
Benliğimde büyüttüğüm inançlarım
ve Tanrım,
işime gelmeyene, beni rahatsız eden herşeye
karşı çıkabilceğim ruhumun karanlık yanı temsilcisi 'şeytanım'
Ve gün gelip,
savaş meydanının soğuk yüzü seni bulsun istersin.
Şaşkınlıkla beklersin..
umulan gün gelmiştir.
Şarabını içerek zevk içinde acılarını seyreden
kişi karşındadır..
Üzerinde sadece bir zırh,
ve elinde tutmasını bile beceremediğin bir kılıç vardır
Gözlerinde kızgın bir ışık parlar.
Son derece sakinsindir..
Ve daha sessiz, daha soğuk kalpli
geçmişte onun olduğundan..
Öldürmek için aceleye ihtiyacın yoktur..
Bu anın zevkini yaşamak istersin
Hemen ölmesini değil,
yaşattıklarının hesabını vererek
ölmesini istersin..
Ani bir ön hamle yaparsın öfkeyle..
ardı arkası kesilmez sonra kılıç darbelerinin..
Zihninde yaşadığın acıların raddesi kadar zorlarsın..
daha fazla..daha da..
Gözlerinde umut ışığı arar ama nafile..
Daha derine batırırsın..doğrulamaz sonunda..
Yere çöker acıyla inleyerek..
Gözlerinin önünde uçurum kenarına bırakıp
kaçtığı canların ahı..ezip geçtiği ruhlar..
kendi yarattığı katilini bulanık görmeye başlar
Sonunda dayanacak gücü kalmaz..
Ve katiline yalvarır:
-'Ne olur öldür artık!..'
Sen cevap vermeyerek
tiksinti ve nefret dolu bakışlarla
uzaklaşırken arenadan
olmayan Tanrısına yalvarır:
-'Ne olur al canımı,al da kurtar'
Sonunda donuk gözlerle yerde çırpınırken
Ölümün bile anlamını yitirdiği yerde
nefret bile değerini yitiriyor..
Yok oluyor o an herşey
Ve herşey bitiyor!..
21 Ekim 2011 Cuma
19 Ekim 2011 Çarşamba
Nymphomaniac's: Love killers
Donjuan yazımdan sonra çok fazla geri dönüş aldım
Çok güzel yazmışsın,benimi anlattın
diyen erkek arkadaş ta oldu,
bi fotoğrafımı koymamışsın diyen de
demek ki herkes bu hale gelmiş ve kendinden birşeyler bulmuş:)
' e güzel iyi hoş ta aynısının kadın versiyonu da var,
niye yazmıyorsun,gülşen ' die söylenenlere..
tamam kadın versiyonunu da yazıcam demiştim
Buyrun:)
Nymphomaniac
Eveett 'Don juan' gibi malesef basit bir okunuşu yok..farkındayım:)
Nemfoman..Global ismi.
Erkek delisi, çapkın kadın (türkçe meali)
nymphomaniac :
global sözlükler şöyle diyor:
a woman who always want to have a sex. a woman with abnormal sexual desires. sexual behavior at levels high enough to be considered clinically significant
Efenim Türkçe meali:
her zaman seks yapmak isteyen,anormal cinsel arzuları olan bir kadın.
yüksek seviyelerde cinsel davranışları klinikal olarak anlamlı arzedilmiş hatunlar
Kısacası sürtüklük,hafif meşreplik adına ne derseniz işte ok:))
(erkeklerin yorma bizi tamam dediklerini duyar gibiyim:)
Onlarda don juan lar gibi yalnızdır
Onlar toplumun şu 'ideal kadın' kavramına ait değillerdir
hani şu 'evli,çocuklu olanına'
Onlar beyaz atlı prensin hiçbir zaman gelmeyeceğine hükmetmiş,
'elalem ne der' duygusunu yitirmiş metropol kadınlarıdır
Öyle çok güzel değillerdir
İdeal fizik ölçütleri yada standartlar gerekmiyor
Farklı duruşları farklı tipleri vardır
Ama cazibeleri hemen farkettirir.
bütün gücünü kırmızı ruju ve topuklu ayakkabısından alan kadınlardır onlar.
erkeklerin zaman mekan ayrımı yapmaksızın
''seks olsun da nasıl olursa olsun'' düşüncesini çok iyi kullanan,
istediği erkeği elbette yatağına alan kadındır.
kendisine hayır diyecek erkek sayılıdır çünkü!.
iyi sevişir, sevişmeyi bilir.
son sigara tadı bırakır bünyenizde.
Hızlı kadındır.
Lafını sakınmaz..beğenisini ifade etmekten çekinmezler..
Kurnazdır!.
çapkın erkeklerden daha zekidirler.
istediklerini daha kolay elde etmekle birlikte,
çapkınlıklarıyla övünecek kadar salak değildirlerdir.
üstelik hepsinin aldatması erkeklerinkinden çok daha komplike ve derindir
Herşeyi bir o kadar kendilerine saklarlar.
Çoğunun çok iyi işi, kariyeri toplumda statüsü bile olabilir
Böyle kadın mı olur demeyin!..
Yıllardır çapkınlığı sadece erkeklere özgü birşey sanıp durdunuz..
Kadın, toplum için hep ''evde sessiz sakin bekleyen saf aşık ''tır.
Ancak bu her kadın da tutmaz..
Onlar da don juan lar gibidirler.
Erkeklerin zaaflarını bilir, onlarla oynamayı severler
Onlara karşı duygusal birşey hissetmezler.
İlgilerini çalar ve işi bitince de bir kenara atıverirler.
Haklarında söylenen hiçbirşeye aldırmazlar..
Eğer erkek zenginse paralarını da sömürürler.
Ve daha önemlisi kendilerine kurban seçmekte hiç zorlanmazlar.
Erkeğin Evli,Nişanlı,çocuklu,sevgilisi olması vs. onu bağlamaz..
Normalde dışardan hanım hanımcık kendi halinde gözükür,
fakat aslında içten içe bir erkek mıknatısı olabilir.
Gizemlidirler.
Zaten onları çekici kılan da budur çoğu zaman.
Erkeklerin ahmak olanları onları buna iter
Kurbanların kendilerine gelmelerini beklerler, bazen de kendileri giderler
Hayat tarzları budur..
Erkek tavladım, elde ettim diye sevinirken bir anda ortada kalmanın şokunu yaşar
Şoklara şoklar eklenir
Her zaman samimi olmamayı tercih ederler.
Gözleri bir erkeğe bakarken aslında az ileridekini görür.
Erkeklerin boş iltifatlarını çok saçma bulur
ama hoşlanmış gibi yapmakta üstüne yoktur
Ve bu tarz hayatlarının sonu olur
tıppkı donjuanlar, ıssız adamlar gibi..
kartlar bir süre sonra tükeneceğinden
uzun süre bu tarz yaşaması mümkün değildir
yanılgı içinde kalır..
Ve oyunu belki de o noktada sorgulamaya başlar..
..............
17 Ekim 2011 Pazartesi
S*ktir et & Sil baştan
Son haftalarda tarihi kitaplara ara verip
okuduğum ve beğendiğim iki kitap..
S*ktir et
(John C parkin)
ve
Sil baştan
( Ken Grimwood)
Sil baştan
özellikle kurgusu ile zaman kavramını,
hatalarımızı sorgulamasıyla
sürükleyici bir roman
ve kendi hayatınıza dair çok şey bulabilceğiniz
uzun zamandır okuduğum en sıradışı kitap..
Özellikle S*ktir et;
benim gibi hassas, boşverci olamayan,hayata dair herşeyden etkilenen
kişilere yardımı dokunacak bir kitap..
Birşeyler sizi rahatsız mı ediyor?
Canınızı mı sıkıyor, mutsuz mu oluyorsunuz?
John C parkin'in yazdığı bu kitap
S*ktir et tedavisi ile nasıl boş vereceğinizi öğretiyor
ve rahatlıyorsunuz..kendinizi hayatın akışına bırakabiliyorsunuz..
Herkes S*ktir et ile kendisi arasında bağlantı kurabilir..
Bu sefer artık bende kitabı okuduktan sonra
s*ktir et deme cesaretimi topladım..
denedim ve oldu..
Daha sonra rahatladım, boşverdim, gerçeği söyledim..
Beni ne mutlu ediyorsa onu yaptım
ve herşeyi öyle olduğu gibi kabul ettim..
Kendimi hiç kötü hissetmedim, aksine çok eğlendim..
Doğal dünyayla uyumunuzu kaybettiğinizde, birşeyler canınızı sıktığında
s*ktir et deme ihtiyacı ve uygulaması adına bir kitap..
S*ktir et dediğiniz anda herneyse üzüldüğünüz şey,
yada canınızı sıkan,
üzülmeyi bırakıp,daha çok istemekten vazgeçip,
gerçeği kabullenip
öfkenizi yatıştırıyorsunuz..
Doğunun 'boşverme' fikrinin batıdaki ifadesiyle
içinizdekileri serbest bırakmayı öğretiyor
size acı veren bağları salıveriyorsunuz..
Çünkü gerçekten şu an canınızı sıkan sizi üzen herşey,
aslında sizin yüklediğiniz anlamlar yüzünden
önemli ve oyüzden mutsuz ediyor sizi
veya kafanıza oyüzden takıp stres yapıyorsunuz
sıkıntının büyüklüğü yüklediğimiz anlamda..
önemli olmadığı an, anlam yüklemediğin an,
ciddiye almayıp değer de vermiyorsun
ve üzmüyor ozaman seni gerçekten..
S*ktir kelimesi saygısız ve bir o kadar da cesur bir kelime..
fakat asıl insanlarda şok etkisi yaratan etkisi kelimenin arkasındaki felsefe
anarşik bir ifade biçimi,söylem olması..
sevişmenin argosu..'s*ktir git', 'seviş ve git ' her yere yayılan
kızgınlık anında söylenen bir küfür halinde
ama aslında durmak bilmeden anlam yüklediğimiz peşinden koştuğumuz
canımızı sıkan her ne varsa o biriktirilen sürecin
aslında önemli olmadığını destekler, tüm o anlamları reddedip
sizi pes ettiren, oluruna bırakmanızı sağlayan bir ifade dir..
Ve kendinizi Tao,Tanrı,Evren,Allah vs. (neye inanıyorsanız)
ruhani güce bırakır, doğal akışı izlersiniz..
Geçen hafta şems-i tebrizinin öğretilerine dair bir kitap okuyordum
''Anladım ki: İnsanlar; Susanı korkak. Görmezden geleni aptal.
Affetmeyi bileni çantada keklik sanıyorlar.
Oysa ki; biz istediğimiz kadar hayatımızdalar.
Göz yumduğumuz kadar dürüstler ve sustuğumuz kadar insanlar..! ''
diyor Şems..
Bu da aynı düşünce ama başka bir bakış açısı..
o kadar doğru ki..
Önce anlamlar yükleyip değer veren önemli yapan bizleriz
sonra olumsuz birşey olduğunda üzülen de..
bizim için önemli olan önem verdiğimiz herşeyin
canımızı sıkma potansiyeli vardır..
anlam, içinde acıyı barındırır
yüklediğimiz anlamlarda gizli herşey..
Ve doğru aslolan sen!
kendimiz..
Hayatta hiçbirşey sizden önemli değil!..
sevgili,iş,sınav,para,kariyer,eş vs. ne varsa sizin değer verdiğiniz,
şu an için önem verdiğiniz,kendinizi daha sonra çok üzmemek adına
nötr durmayı anlam yüklememeyi öğrenmeliyiz..
Sonra aslında aşık olduğunuz insanın ne kadar bu aşka değmeyen biri
olduğunu veya almak istediğiniz bir işin önemsiz olduğunu, o sınavın hayatınızda
çok etkisi olmadığını birşekilde anlıyorsunuz, hayat size zamanla gösteriyor..
Önemli olan bunların sizi ne kadar etkilediği..
içimizdeki özgürlüğü hissetmek için, içinizdeki tüm duyguları serbest bırakın..
üzülmeyi bir kenara bırakın..hayatın doğal akışına bırakın herşeyi..
Çünkü hem kendi hayatımdan hem gözlemlerimden
hayatta ne olursa olsun, ne kadar kötü olaylar geçse de başınızdan,
acı deneyimler yaşasanızda 's*ktir et' diyip, deneyimleri ve hataları unutmayarak,
herşeyden ders çıkarak 'sil baştan' yaşayabilmek gerek!..
Şu an size acı veren ne varsa
hiçbiri sizden daha önemli değil;
Atlamadan önce son şey, hadi hep beraber BAĞIRALIM!...
Siiiikkktttiiirrrr Eeeeeetttttt!!!....
okuduğum ve beğendiğim iki kitap..
S*ktir et
(John C parkin)
ve
Sil baştan
( Ken Grimwood)
Sil baştan
özellikle kurgusu ile zaman kavramını,
hatalarımızı sorgulamasıyla
sürükleyici bir roman
ve kendi hayatınıza dair çok şey bulabilceğiniz
uzun zamandır okuduğum en sıradışı kitap..
Özellikle S*ktir et;
benim gibi hassas, boşverci olamayan,hayata dair herşeyden etkilenen
kişilere yardımı dokunacak bir kitap..
Birşeyler sizi rahatsız mı ediyor?
Canınızı mı sıkıyor, mutsuz mu oluyorsunuz?
John C parkin'in yazdığı bu kitap
S*ktir et tedavisi ile nasıl boş vereceğinizi öğretiyor
ve rahatlıyorsunuz..kendinizi hayatın akışına bırakabiliyorsunuz..
Herkes S*ktir et ile kendisi arasında bağlantı kurabilir..
Bu sefer artık bende kitabı okuduktan sonra
s*ktir et deme cesaretimi topladım..
denedim ve oldu..
Daha sonra rahatladım, boşverdim, gerçeği söyledim..
Beni ne mutlu ediyorsa onu yaptım
ve herşeyi öyle olduğu gibi kabul ettim..
Kendimi hiç kötü hissetmedim, aksine çok eğlendim..
Doğal dünyayla uyumunuzu kaybettiğinizde, birşeyler canınızı sıktığında
s*ktir et deme ihtiyacı ve uygulaması adına bir kitap..
S*ktir et dediğiniz anda herneyse üzüldüğünüz şey,
yada canınızı sıkan,
üzülmeyi bırakıp,daha çok istemekten vazgeçip,
gerçeği kabullenip
öfkenizi yatıştırıyorsunuz..
Doğunun 'boşverme' fikrinin batıdaki ifadesiyle
içinizdekileri serbest bırakmayı öğretiyor
size acı veren bağları salıveriyorsunuz..
Çünkü gerçekten şu an canınızı sıkan sizi üzen herşey,
aslında sizin yüklediğiniz anlamlar yüzünden
önemli ve oyüzden mutsuz ediyor sizi
veya kafanıza oyüzden takıp stres yapıyorsunuz
sıkıntının büyüklüğü yüklediğimiz anlamda..
önemli olmadığı an, anlam yüklemediğin an,
ciddiye almayıp değer de vermiyorsun
ve üzmüyor ozaman seni gerçekten..
S*ktir kelimesi saygısız ve bir o kadar da cesur bir kelime..
fakat asıl insanlarda şok etkisi yaratan etkisi kelimenin arkasındaki felsefe
anarşik bir ifade biçimi,söylem olması..
sevişmenin argosu..'s*ktir git', 'seviş ve git ' her yere yayılan
kızgınlık anında söylenen bir küfür halinde
ama aslında durmak bilmeden anlam yüklediğimiz peşinden koştuğumuz
canımızı sıkan her ne varsa o biriktirilen sürecin
aslında önemli olmadığını destekler, tüm o anlamları reddedip
sizi pes ettiren, oluruna bırakmanızı sağlayan bir ifade dir..
Ve kendinizi Tao,Tanrı,Evren,Allah vs. (neye inanıyorsanız)
ruhani güce bırakır, doğal akışı izlersiniz..
Geçen hafta şems-i tebrizinin öğretilerine dair bir kitap okuyordum
''Anladım ki: İnsanlar; Susanı korkak. Görmezden geleni aptal.
Affetmeyi bileni çantada keklik sanıyorlar.
Oysa ki; biz istediğimiz kadar hayatımızdalar.
Göz yumduğumuz kadar dürüstler ve sustuğumuz kadar insanlar..! ''
diyor Şems..
Bu da aynı düşünce ama başka bir bakış açısı..
o kadar doğru ki..
Önce anlamlar yükleyip değer veren önemli yapan bizleriz
sonra olumsuz birşey olduğunda üzülen de..
bizim için önemli olan önem verdiğimiz herşeyin
canımızı sıkma potansiyeli vardır..
anlam, içinde acıyı barındırır
yüklediğimiz anlamlarda gizli herşey..
Ve doğru aslolan sen!
kendimiz..
Hayatta hiçbirşey sizden önemli değil!..
sevgili,iş,sınav,para,kariyer,eş vs. ne varsa sizin değer verdiğiniz,
şu an için önem verdiğiniz,kendinizi daha sonra çok üzmemek adına
nötr durmayı anlam yüklememeyi öğrenmeliyiz..
Sonra aslında aşık olduğunuz insanın ne kadar bu aşka değmeyen biri
olduğunu veya almak istediğiniz bir işin önemsiz olduğunu, o sınavın hayatınızda
çok etkisi olmadığını birşekilde anlıyorsunuz, hayat size zamanla gösteriyor..
Önemli olan bunların sizi ne kadar etkilediği..
içimizdeki özgürlüğü hissetmek için, içinizdeki tüm duyguları serbest bırakın..
üzülmeyi bir kenara bırakın..hayatın doğal akışına bırakın herşeyi..
Çünkü hem kendi hayatımdan hem gözlemlerimden
hayatta ne olursa olsun, ne kadar kötü olaylar geçse de başınızdan,
acı deneyimler yaşasanızda 's*ktir et' diyip, deneyimleri ve hataları unutmayarak,
herşeyden ders çıkarak 'sil baştan' yaşayabilmek gerek!..
Şu an size acı veren ne varsa
hiçbiri sizden daha önemli değil;
Atlamadan önce son şey, hadi hep beraber BAĞIRALIM!...
Siiiikkktttiiirrrr Eeeeeetttttt!!!....
16 Ekim 2011 Pazar
Aşk ve Nefret döngüsü..
Kopkoyu karanlık..
geceyi dinliyorum..
Sessiz..sakin..
Ne sabah,ne akşam ne de üzeri..
Yine gece evet..
Ve yine uyku tutmadı..
odamın penceresi gecenin karanlığına açılıyor..
bahçede ağacın yaprakları rüzgarın şiddetini göstermekte
bir o yana bir bu yana savruluyorlar..
gözlerim, gökyüzündeki yıldızların grisinde..
gecenin karanlığında parlıyorlar bana..
Rüzgar uğultularından anlıyorum,
usul usul penceremde esintisi..
biliyorum ki açsam penceremi üşüyeceğim
ama gecenin kokusunu içime çekmek istiyorum
aklıma nedensiz sorular geliyor,
susuyorum..
hep yenilediğim uzaklıklar daha bir belirginleşiyor,
daha çok daha hızlı geçiyor anılar gözümün önünden..
elimdeki kahveyi masaya, kendimi az evel kalktığım koltuğa bırakıyorum
yalnızlığım daha da netleşiyor gündüze nazaran..
sevgi ve nefret arasında gidip geliyorum..
sadist bir aşk yaşadığımı,suratıma vurduktan sonra tokadını zaman,
daha hızlı geçiyor anılarım..
Pencereyi açıyorum,üşüyorum..
Rüzgar ne kokunu getiriyor bana, ne sesini..
Artık isteyip istemediğimi bile bilmiyorum.
Çok söyledim 'seviyorum' sözcüğünü..
Çok hissettim..Çok ağladım..
Her geçen gün seni arttırarak damarlarımın içine aldım
Seni her dudaklarıma alışımda ömrümü kısalttın
güzelliğimi aldın elimden
Ruhumu kemirdin bir fare gibi
Gaflet uykusundaydım
hasta oldum,acı çektim, akıllanmadım..
sana olan sevgim o kadar güçlü geldi ki
herşeye kulaklarımı tıkadım
Çok denedim senden kurtulmayı
her denememde sahte sözlerinle ve ışıltınla
o büyünle yine sana koşarak döndüm
Bu ben değildim, ben bile kendimi tanıyamıyordum
Ben ki,irademe güvenen biri olarak,sana karşı koyamadım
her seferinde 'bitti artık onunla ilişkim' diyordum
Ve yine sana koşuyordum
Büyük bir tutkuyla..Aşkla!..
Gizli bir çekim gücü çekti her seferinde beni sana..
Anlamadın..umursamadın..Hiçbirşeyin kıymetini bilemedin
küçümsedin çoğu zaman..
'ufak kız,küçük kız,güzel kız' tabiri caizse benlik olmayan
senin açından küçüktüm, ufaktım bir zamanlar haklısın..
duygularım kirletilmemişti..
ve ben ismimin yükünü o zamanlar taşımıyordum..
Bana ' gel oynayalım' diyorlardı senin gibi
Ben sevmiyordum istemezdim oyunları
tıpkı üç senedir seninle oynamak zorunda kaldığım bu oyun gibi..
Oyunu kaybettik,anlıyorum..
kabulleniyorum o ayrı..
Zamanın birinde kendi acılarımızda büyüdük
ve oyunları bıraktık
akrep yelkovan yarışında
yıllardır
kocaman yalnızlıktı payıma düşen..
payıma düşen herşeyi de erteledim..
...........
Ertelenemeyen tek şey; hayat
ve artık yaşamda
herkes çok değilken
çoğal(a)mıyorken aşka
yitirilen zamanın sonunda
aşk kendi elleriyle hazırlarmış
kendi düşmanını..
Canın öyle yanarmış ki,
sevgi koridorları pas tutarmış
gözyaşları kurur,
ruh yalnızlığa soyunur,
beden acının raddesinde dolaşırmış..
kimse vazgeçilmez değilmiş,
öğreniliyormuş..
acılar gün gelip tahammül sınırında
beliriyormuş,
kadında zaman geçmiyormuş,
herşey birikip yerini alıyormuş,
öfke insanın içinde sevgiden daha çabuk büyüyormuş
ve nefret asla başka bir duyguya dönüşmüyormuş..
geceyi dinliyorum..
Sessiz..sakin..
Ne sabah,ne akşam ne de üzeri..
Yine gece evet..
Ve yine uyku tutmadı..
odamın penceresi gecenin karanlığına açılıyor..
bahçede ağacın yaprakları rüzgarın şiddetini göstermekte
bir o yana bir bu yana savruluyorlar..
gözlerim, gökyüzündeki yıldızların grisinde..
gecenin karanlığında parlıyorlar bana..
Rüzgar uğultularından anlıyorum,
usul usul penceremde esintisi..
biliyorum ki açsam penceremi üşüyeceğim
ama gecenin kokusunu içime çekmek istiyorum
aklıma nedensiz sorular geliyor,
susuyorum..
hep yenilediğim uzaklıklar daha bir belirginleşiyor,
daha çok daha hızlı geçiyor anılar gözümün önünden..
elimdeki kahveyi masaya, kendimi az evel kalktığım koltuğa bırakıyorum
yalnızlığım daha da netleşiyor gündüze nazaran..
sevgi ve nefret arasında gidip geliyorum..
sadist bir aşk yaşadığımı,suratıma vurduktan sonra tokadını zaman,
daha hızlı geçiyor anılarım..
Pencereyi açıyorum,üşüyorum..
Rüzgar ne kokunu getiriyor bana, ne sesini..
Artık isteyip istemediğimi bile bilmiyorum.
Çok söyledim 'seviyorum' sözcüğünü..
Çok hissettim..Çok ağladım..
Her geçen gün seni arttırarak damarlarımın içine aldım
Seni her dudaklarıma alışımda ömrümü kısalttın
güzelliğimi aldın elimden
Ruhumu kemirdin bir fare gibi
Gaflet uykusundaydım
hasta oldum,acı çektim, akıllanmadım..
sana olan sevgim o kadar güçlü geldi ki
herşeye kulaklarımı tıkadım
Çok denedim senden kurtulmayı
her denememde sahte sözlerinle ve ışıltınla
o büyünle yine sana koşarak döndüm
Bu ben değildim, ben bile kendimi tanıyamıyordum
Ben ki,irademe güvenen biri olarak,sana karşı koyamadım
her seferinde 'bitti artık onunla ilişkim' diyordum
Ve yine sana koşuyordum
Büyük bir tutkuyla..Aşkla!..
Gizli bir çekim gücü çekti her seferinde beni sana..
Anlamadın..umursamadın..Hiçbirşeyin kıymetini bilemedin
küçümsedin çoğu zaman..
'ufak kız,küçük kız,güzel kız' tabiri caizse benlik olmayan
senin açından küçüktüm, ufaktım bir zamanlar haklısın..
duygularım kirletilmemişti..
ve ben ismimin yükünü o zamanlar taşımıyordum..
Bana ' gel oynayalım' diyorlardı senin gibi
Ben sevmiyordum istemezdim oyunları
tıpkı üç senedir seninle oynamak zorunda kaldığım bu oyun gibi..
Oyunu kaybettik,anlıyorum..
kabulleniyorum o ayrı..
Zamanın birinde kendi acılarımızda büyüdük
ve oyunları bıraktık
akrep yelkovan yarışında
yıllardır
kocaman yalnızlıktı payıma düşen..
payıma düşen herşeyi de erteledim..
...........
Ertelenemeyen tek şey; hayat
ve artık yaşamda
herkes çok değilken
çoğal(a)mıyorken aşka
yitirilen zamanın sonunda
aşk kendi elleriyle hazırlarmış
kendi düşmanını..
Canın öyle yanarmış ki,
sevgi koridorları pas tutarmış
gözyaşları kurur,
ruh yalnızlığa soyunur,
beden acının raddesinde dolaşırmış..
kimse vazgeçilmez değilmiş,
öğreniliyormuş..
acılar gün gelip tahammül sınırında
beliriyormuş,
kadında zaman geçmiyormuş,
herşey birikip yerini alıyormuş,
öfke insanın içinde sevgiden daha çabuk büyüyormuş
ve nefret asla başka bir duyguya dönüşmüyormuş..
12 Ekim 2011 Çarşamba
Yağmur, hüzün ve hayat...
Yağışlı, kapalı bir hava..
İstanbul'u hüzün kaplamış sanki..
Pencere camının önündeyim..
yağmuru izlerken
çocukluğuma doğru yolculuğa çıktım
Henüz 5 yaşındayım..
cama burnumu yapıştırmış
dışarıyı
yağan yağmuru izliyorum
çocuk gözlerimle..
camın buğusuna anlamsız şekiller
çiziyorum arada..
Yağmurlu kapalı günlerde
dışarı çıkması yasaklanan
her çocuk gibi
hafif bir buruklukla
evde oturuyorum
cama çarpan damlaları takip eder,
tatlı bir tebessümle bir süre sonra
hayallere dalardım..
Mutfakta olan annem bir süre sonra
seslenir, benden ses çıkmayınca kontrol etme
ihtiyacı duyup odaya gelir,
beni kucağına alıp oturtur,
umut dolu cümleler kurardı..
''yarın sen kocaamaann bir kız olacaksın,
okula gideceksin, çok güzel bir kız olacaksın,
mutlu bir hayatın olacak'' diye gözyaşları içinde
yarı inanç yarı umut kokan cümleler kurardı..
Anlamazdım..
-'' Yarın nedir anne '' diye sorduğumda
''uyuyacağız uyanacağız, yarın olacak'' derdi..
Günler, aylar, yıllar..
birbirini kovaladı..
Zaman hızla geçti..
Çok uyuduk, çok uyandık..
Bir sürü yarınlar oldu..
Bir sürü..
Annemin hayalleri gerçek oldu mu,
gelecek günler ne gösterir, neler var yaşanacak bilmiyorum
ama hala inatla yarın için hayal kurar, umut verir annem..
O zaman;
hiç yaşlanmayacak, o upuzun siyah saçları hiç beyazlamayacak,
hastalanmayacak sanırdım..asla zaman onda işlemeyecek..
Hani derler ya, su gibi akıp geçer zaman diye..
Geçti..
Göz açıp kapayıncaya kadar..
Yarınların birinde büyüdüm ben..
Benim anne olmama daha çok var ama
Annemin yanında yer aldım..
Belki başka şehirlerde, başka pencerelerde ama yağmurlu günlerde
ben de yarınlar için çok hayal kurdum.
Benim yarın için dilediğim, huzurlu olmaktı..
Bir çocuğumun olmasıydı..
pencerenin cam kenarında kucağımda oturtup
yağmuru izleyebilceğim beraber..:(
Anneme benzemedim..
Onun hiçbirşeyi yoktu ama hayalleri vardı,
her şartta güçlü yüreği, umutları vardı..
Benim herşeyim var ama umudum yok..
Beklediğim bir yarın bile yok..
Nasılsa gelecek ya yarınlar,
süpriz olsun bari diyip
beklemek avuntumuz oldu..
itiyoruz hep hayatı..
ertelenmiş düşler, briktirilen kenarda kalmış hayaller..
Düşünüyorum da; ne de çok yoruluyoruz..
ne anlamsız bir çaba şu insanoğlundaki?
Ne kadar yük bindirmişiz sırtımıza,
ve ne kadar çok şey yüklemişiz yarınlara?!
Durmadan bir koşuşturma..
Daha şimdiden yarının kredilerini tüketmişiz..
Beklediklerimiz var hep, beklentilerimiz
kaybettiklerimizden habersiz..
Ne olacak? Okulu bitireceğiz belki..
Belki patron olup işimizi kuracağız..
Anne yada Baba olacağız..Gelin yada Damat..
Zengin olacağız..Yaşlanacağız..
Emekli olacağız..
Çocuklarımız büyümüş, masraflarımız çoğalmış,
sıkıntılarımız, öfkelerimiz küçülmüş olacak..
Sürgün bir hayatın yorgunları olarak
dingin bir hayatın koynunda sere serpe yatacağız..
Ta ki son gün son nefes gelene kadar..
En değerli hazinemiz, ömrümüz gidecek
saçlarımız beyazlayacak,
belimiz tutmayacak, dişlerimiz olmayacak belki..
Yıllarla beraber çocukluğumuz, gençliğimiz,
çocuklarımız gidecek elimizden..
Annemiz babamız olmayacak belki yarın..
Yarın bugünün aynısı da olmayacak
ümitlerin harman yeri de..
Sürekli dolanıp durup kendimizi arayacağız yarınlarda,
aslında hayatta..
Çok koşacağız, çok yorulacağız..
ağlayacağız çok..
terk edecekler bizi..
görmezden geleceğiz..
çok önemseyeceğiz..
hayat akıp giderken
gün gelecek o kadar rahat ve huzurlu olacağız ki
hayal edecek hayallerimiz bile olmayacak..
...........
Yalnızlık yağmurla birlikte hüzün doldururken içime,
ben hayata ve yarınlara dair sorgulamalar yapıyorum
hala yüreğimde..
Şiddetlendikçe yağmur,
damlaların cama çarpışı artıkça
bırakıyorum bende dizginlerini yüreğimin..
akıp gidiyor benim de içimdeki umutlar
bir nehir misali, büyük denizlere
yağmur suları gibi..
Oysa umuttur hayat, direnmektir bilirsin..
yaşam meydanında bu savaş tek kişiliktir
Ve vurulan her darbe aslında kendinedir
Ve hayat,
büyüdükçe kararan hayatlar,
kaybolan ümitler
ve tebessümle yağmuru izleyen çocuğun büyümesidir..
İstanbul'u hüzün kaplamış sanki..
Pencere camının önündeyim..
yağmuru izlerken
çocukluğuma doğru yolculuğa çıktım
Henüz 5 yaşındayım..
cama burnumu yapıştırmış
dışarıyı
yağan yağmuru izliyorum
çocuk gözlerimle..
camın buğusuna anlamsız şekiller
çiziyorum arada..
Yağmurlu kapalı günlerde
dışarı çıkması yasaklanan
her çocuk gibi
hafif bir buruklukla
evde oturuyorum
cama çarpan damlaları takip eder,
tatlı bir tebessümle bir süre sonra
hayallere dalardım..
Mutfakta olan annem bir süre sonra
seslenir, benden ses çıkmayınca kontrol etme
ihtiyacı duyup odaya gelir,
beni kucağına alıp oturtur,
umut dolu cümleler kurardı..
''yarın sen kocaamaann bir kız olacaksın,
okula gideceksin, çok güzel bir kız olacaksın,
mutlu bir hayatın olacak'' diye gözyaşları içinde
yarı inanç yarı umut kokan cümleler kurardı..
Anlamazdım..
-'' Yarın nedir anne '' diye sorduğumda
''uyuyacağız uyanacağız, yarın olacak'' derdi..
Günler, aylar, yıllar..
birbirini kovaladı..
Zaman hızla geçti..
Çok uyuduk, çok uyandık..
Bir sürü yarınlar oldu..
Bir sürü..
Annemin hayalleri gerçek oldu mu,
gelecek günler ne gösterir, neler var yaşanacak bilmiyorum
ama hala inatla yarın için hayal kurar, umut verir annem..
O zaman;
hiç yaşlanmayacak, o upuzun siyah saçları hiç beyazlamayacak,
hastalanmayacak sanırdım..asla zaman onda işlemeyecek..
Hani derler ya, su gibi akıp geçer zaman diye..
Geçti..
Göz açıp kapayıncaya kadar..
Yarınların birinde büyüdüm ben..
Benim anne olmama daha çok var ama
Annemin yanında yer aldım..
Belki başka şehirlerde, başka pencerelerde ama yağmurlu günlerde
ben de yarınlar için çok hayal kurdum.
Benim yarın için dilediğim, huzurlu olmaktı..
Bir çocuğumun olmasıydı..
pencerenin cam kenarında kucağımda oturtup
yağmuru izleyebilceğim beraber..:(
Anneme benzemedim..
Onun hiçbirşeyi yoktu ama hayalleri vardı,
her şartta güçlü yüreği, umutları vardı..
Benim herşeyim var ama umudum yok..
Beklediğim bir yarın bile yok..
Nasılsa gelecek ya yarınlar,
süpriz olsun bari diyip
beklemek avuntumuz oldu..
itiyoruz hep hayatı..
ertelenmiş düşler, briktirilen kenarda kalmış hayaller..
Düşünüyorum da; ne de çok yoruluyoruz..
ne anlamsız bir çaba şu insanoğlundaki?
Ne kadar yük bindirmişiz sırtımıza,
ve ne kadar çok şey yüklemişiz yarınlara?!
Durmadan bir koşuşturma..
Daha şimdiden yarının kredilerini tüketmişiz..
Beklediklerimiz var hep, beklentilerimiz
kaybettiklerimizden habersiz..
Ne olacak? Okulu bitireceğiz belki..
Belki patron olup işimizi kuracağız..
Anne yada Baba olacağız..Gelin yada Damat..
Zengin olacağız..Yaşlanacağız..
Emekli olacağız..
Çocuklarımız büyümüş, masraflarımız çoğalmış,
sıkıntılarımız, öfkelerimiz küçülmüş olacak..
Sürgün bir hayatın yorgunları olarak
dingin bir hayatın koynunda sere serpe yatacağız..
Ta ki son gün son nefes gelene kadar..
En değerli hazinemiz, ömrümüz gidecek
saçlarımız beyazlayacak,
belimiz tutmayacak, dişlerimiz olmayacak belki..
Yıllarla beraber çocukluğumuz, gençliğimiz,
çocuklarımız gidecek elimizden..
Annemiz babamız olmayacak belki yarın..
Yarın bugünün aynısı da olmayacak
ümitlerin harman yeri de..
Sürekli dolanıp durup kendimizi arayacağız yarınlarda,
aslında hayatta..
Çok koşacağız, çok yorulacağız..
ağlayacağız çok..
terk edecekler bizi..
görmezden geleceğiz..
çok önemseyeceğiz..
hayat akıp giderken
gün gelecek o kadar rahat ve huzurlu olacağız ki
hayal edecek hayallerimiz bile olmayacak..
...........
Yalnızlık yağmurla birlikte hüzün doldururken içime,
ben hayata ve yarınlara dair sorgulamalar yapıyorum
hala yüreğimde..
Şiddetlendikçe yağmur,
damlaların cama çarpışı artıkça
bırakıyorum bende dizginlerini yüreğimin..
akıp gidiyor benim de içimdeki umutlar
bir nehir misali, büyük denizlere
yağmur suları gibi..
Oysa umuttur hayat, direnmektir bilirsin..
yaşam meydanında bu savaş tek kişiliktir
Ve vurulan her darbe aslında kendinedir
Ve hayat,
büyüdükçe kararan hayatlar,
kaybolan ümitler
ve tebessümle yağmuru izleyen çocuğun büyümesidir..
11 Ekim 2011 Salı
Don juan's : (Love Killers)
Don juan'lar..
Aslında çapkınlığın,
''ıssız adam'' akımının global ismidir
Çoğunlukla yalnız yaşarlar..
özellikle tercih eder..
Böyle yaşamayı seçer,
etrafı çok kalabalıkta olsa
bir izole durumu vardır
başkasını hayatında istemediği gibi
başkasının hayatında yer de edinemez,
istemez..
ayakbağı olarak görür..
tam bir metropol adamıdır.
sorumlu olmak istemez hiçbişeyden
yalnızlığı özgürlük zannedip
aşkmış sevgiymiş sallar silkeler atar yüreğinden.
aşık olmak, sevmek gibi şeylerle uğraşmaya ne iştahı ne zamanı vardır
çünkü adı üstünde o tam bir 'donjuan' dır..
prensiplerine aykırıdır bir kere..
benmerkezcildir,bireyselliğine düşkün
bu ıssız adamlar,
asla karşı tarafın duygu ve düşüncelerine
önem vermez,takmazlar
Gider takılır, eğlenir,gezer
hatta kendilerine derinden aşık olanları bile bulurlar
şanslıdırlar.
ama aslında biri içlerine dokunacak,
onu sahiplenecek,
onu sadece 'o' olduğu için sevecek diye
içten içe korkarlar,
asla yansıtmazlar ama bu gizli korkuları hep vardır
günübirlik sadece 'cinsellik' üzerine dayalı ilişkileri
vardır,öle de olsun isterler..
düzenli bir hayattan özgürlüğünü yitireceği
düşüncesiyle kaçar..
kendisini sevecek,aşık bir kadından korkar,
korkar bağlanmaktan..
macera sever o, heyecan sever,
elde etmek ister..
koşullarında yaratıcı,entellektüel,romantik olan
bu adam, elde ettiğinde en güzel,en hoş,en akıllı kadın da olsa
elinin tersiyle iter, önemsemez,takmaz,sallar hemen..
öyle boş adam da değillerdir
her konuda bilgisi,tecrübesi,öngörüsü mutlaka
bir fikri vardır
ama iş aşka gelince sınıfta kalır..
yani teorisi zehirdir de, pratiği sallanır..
çekicidirler..
kendilerini toplum içinde sevdirmesini bilirler
hemen dikkat çekerler
derinden bağlı,sadık,kendisine aşık olacak
kadını da bulurlar
aslında şanslıdırlar
çünkü böyle 'don juan'lara çantada keklik tir
aslında kendisine aşık kadın..
ruhunu alır senden,kendine bağlar
bir süre sonra ipler onun elindedir
fare gibi kemirir,
iliklerine kadar
sen hiçbirşeyin farkına varmadan
aptal aşık modunda hep 'O' dersin,
başka birşey görmez gözün..
Halbuki adam çok başka boyuttadır,
seni önemsediği de sevdiği de yoktur..
o yalnızca kendini düşünür,
kendisini sever,önemser..
defalarca üzülür,kırılırsın..
ruhunun en dip noktalarına kadar
içini kanatır,acıtır ama umursamaz
sen hala 'sevdiğim adam' der koşarsın..
fedakarlık yaparsın,
bilirsin ki özveri gerekir
susarsın..bazen ağlarsın, bazen bağırırsın,
bazen kavga edersin,çığlıklar atsan da duymaz
sevgi koridorları paslı biryerlere ulaşmaya çalışıyorsundur
kişiliğini,kadınlığını,varlık olarak seni hiçe sayar
ve sen hala oturup salak gibi ağlar,
'bunu bana nasıl yapar, bunu bana nasıl söyler' diye
üzülür,ağlar,kendini yıpratırsın..
ruh olmayan yerde ruh, vicdan olmayan yerde
vicdan ararsın,adalet ararsın!..
halbuki adam ne seni düşünüordur,
ne sevgini ne bişiyi..
seni üzmesini,kırmasını,acı çektirmesini
unutur sineye çeker,yine gider,yine sevmeye
devam edersin herşeye rağmen
ama Tanrı,Allah,Tabiat vs.(neye inanıyorsan)
artık ders alman gerektiğini göstermek ister
sana onun sana göre olmadığını,
sana kötü geldiğini anlaman için bir 'iz' gerektiğini
artık sana 'dank' etmesi gerektiğini
en sonunda sende kalıcı bir 'iz' bırakarak anlatır..
çünkü her sızı da, her o yara ya baktığında
onu hatırlamanı ve anlamanı isteyecektir
Sonunda;
haksızlığa uğradığını düşünüp
seninle oyuncak gibi oynandığını anlaman,
karşındakinin ruhsuz bir donjuan olduğunu anlaman
çok sürmez ve herşey yerine oturur
'angelus' film karakteri gibi
kötü ama eğlenceli çekici melektir
ve perde kapanmıştır.
Aynı ıssız adam filminde
Ada'nın Alper'e unutulmaz sözü gibi:
''Karda donmak üzeredirler
ama uyku tatlı gelir! ''
Başlarda onunda umrunda değildir
ayrılıkmış,sevgiymiş zaten umursamadığı için
hoşuna bile gider..
Çünkü zaten kendisine bağlanan,aşık bir kadından,
sorumluluktan içten içe korkan adam;
her türlü huzursuzluk ve sorunlar çıkartarak bile bile
en sonunda kadını kendisinden uzaklaştırmayı başarmış,
kadının 'yeter' deyip çekip gitmesini sağlamıştır
Çünkü kadın hassas duygusal bir varlıktır,
hele de kendisine aşık,sadık ve bağlıdır
kendisi bırakamaz,üzerine o sorumluluğu almak istemez
ama yıldırmaya uğraşır ve en sonunda başarır
Bunu anladığın andan sonra,
bir akşam sevdiğin adam seni arar,telefonu açmazsın,
bir daha arar,yine açmazsın.
Final günü gelmiştir ve sen o telefonu bir daha hiç açmazsın..
Çünkü ilişkin için verdiğin özveri
ve gitmekle kalmak arasında verdiğin mücadele o kadar yormuştur ki
kalbini,
yokluğunu yanındayken çektiğin çileye tercih edersin!..
Onlar dünyanın ve toplumun
''erkeksin, hızlı yaşamalısın''
baskıları altında ezilirken
film şeridi gibi hayat geçer hiçbirşey anlamadan,
filmin sonunun geldiğini anladığında
film çoktan bitmiştir..
Adam filmin tekrar başlaması için
sinemada aynı koltukta beklemektedir,
oysa film çoktan başka salonlarda oynatılmaya başlanmıştır!!..
Mutluluklarını hızlı yaşayan erkek,hüzünlerini,kederlerini
acısını yavaş yavaş yaşar..
Çünkü tüm güzellikleri tüketmiştir
geriye kalan uzun zaman için
yalnızlıktır..
Sadece yalnızlık!..
........
Aşk giderse ne kalır geriye?
Issız bir yaşam,
ıssız bir adam,
ıssız bir şehir belki de...
..............
7 Ekim 2011 Cuma
Hayat Oyunu..
Herkesin bildiği yollardan geçiyorum
kör,sağır,dilsiz..
engebeli, zor ama çekici..
gizli olan yasaktı..
saklıda kalanın bedeliydi acı.
Bir resimdi bu;
huzura hasret, sükunete durulan..
dimdik..
Ve hayat, yalancıydı.
Akıllı bir oyuncu,hayat
ve sen her seferinde sürüklenen olmamak için direnen
içinde sessiz çığlıklar biriktiren piyon..
Bazen öyle olur ki hatta
kaybolursun..kimseniz yok gibi gelir..
yalnızlık içinde yokolursun,
tek başına,kayıp..yıkık..
özlersin..
kaybettiklerine sarılırsın..
özgürce ağlarsın..
geç kalmışlıkların ortasında
hatıraları seversin..
........
Zaman geçer..
biriken gönül nemini salarsın
özgürlüğün sonsuz uzağına..
hoyratça savrulan zaman,
alır sızıları,koyar yerine içsel avuntularını..
Havlu atmayı mazaret olarak algılarsın..
Anlarsın ki,bir zafer değil savaş alanı
ve mücadele etmek zorundasın.
kimi azdan, kimi çoktan
kimi vardan, kimi yoktan imtihanda.
yıpranmışlığın telafisi yok
bilirsin..
sade ve basit
hayat hiçbir zaman mükemmel değil ne de olsa
zamanın koridorlarında arta kalan geçmişin
ve bugün;
aklımın kıvrımlarında yaşanmamış zamanları süpürüyorum
bağışlıyorum bugüne kalmayanı ve yok olanı yarına
ömrüne kök salmışsa da hüzün ve acı
yaralanmaya en müsait yanlarımla koşuyorum yine;
Henüz kopmadığıma göre hala tutunuyorum!..
kör,sağır,dilsiz..
engebeli, zor ama çekici..
gizli olan yasaktı..
saklıda kalanın bedeliydi acı.
Bir resimdi bu;
huzura hasret, sükunete durulan..
dimdik..
Ve hayat, yalancıydı.
Akıllı bir oyuncu,hayat
ve sen her seferinde sürüklenen olmamak için direnen
içinde sessiz çığlıklar biriktiren piyon..
Bazen öyle olur ki hatta
kaybolursun..kimseniz yok gibi gelir..
yalnızlık içinde yokolursun,
tek başına,kayıp..yıkık..
özlersin..
kaybettiklerine sarılırsın..
özgürce ağlarsın..
geç kalmışlıkların ortasında
hatıraları seversin..
........
Zaman geçer..
biriken gönül nemini salarsın
özgürlüğün sonsuz uzağına..
hoyratça savrulan zaman,
alır sızıları,koyar yerine içsel avuntularını..
Havlu atmayı mazaret olarak algılarsın..
Anlarsın ki,bir zafer değil savaş alanı
ve mücadele etmek zorundasın.
kimi azdan, kimi çoktan
kimi vardan, kimi yoktan imtihanda.
yıpranmışlığın telafisi yok
bilirsin..
sade ve basit
hayat hiçbir zaman mükemmel değil ne de olsa
zamanın koridorlarında arta kalan geçmişin
ve bugün;
aklımın kıvrımlarında yaşanmamış zamanları süpürüyorum
bağışlıyorum bugüne kalmayanı ve yok olanı yarına
ömrüne kök salmışsa da hüzün ve acı
yaralanmaya en müsait yanlarımla koşuyorum yine;
Henüz kopmadığıma göre hala tutunuyorum!..
13 Eylül 2011 Salı
karalamaca...
Sessiz bir gece
Sakin..
Eylemsiz..
Dudaklarında -küfür gibi- kayboluşlarını
ısırıyorsun..
Anlaşılmaz sancılar yüreğinde..
Sessizliğin alıyor..
Kahkası kalıyor siluetinde
arınmaz saklanışların..
Hüzün gözyaşlarına dokunuyor
Ruhunda dalgalanmalar..
Yüreğin acır..
Duyulmaz..
Gözlerin ferinde uçurumlar..
Ruhunu altüst eden kül sözcükler
taşınmaz dertler
Ağır gelen sinirli akşamların..
Sancılar, iç çekmeler..
Ağlamak fayda etmez
Üşürsün..
Geceye uzanır ruhsuz bakışların
vücudun ters tepkiler verir
Ellerin her milimetresi sızlar
Vücudunun dili tutulur
Bir ayıpsız, sürgün dolunay..
Gözlerini kefenlersin hasrete,
yakınına iliştirirsin hayatın..
Kalbin delice çarpar,
boğazın düğümlenir
hayatında hiç düğümlenmediği kadar
Küfredersin geceye
ve herşeye..
Gökyüzünün seyrinde
şizofren güncen..
zaman ilerledikçe
akrebin intiharı nefsinde..
kanıtarak tüm yalnızlığını
kalbine bastırırsın..
derine..
daha da..
.........
Acıya dimdik duruyorum
Zulamda delilik gömleği -nasılsa-
saklanıyorum..
her kaybedişin arkasındaki
terkedilişleri çoğaltan sese..
avuç içimde kanayan aşklara
kendi küllerimi bastırıyorum..
Yazgımda yatıya kalan hicran
ve sükunet..
Kendi sessizliğimde yok olmak istiyorum..
Eskiyen yanlarıma aşk yamaları ekliyorum,
ovup duruyorum ara ara..
Ardıma yığılan kırıntılarla..
aklımın satırlarında çiğnediğim unutulmuşluklar
yuvarlanıyor tepetaklak tüm yaşam..
zaman duruyor..
Ruhunda bir onu bir kendini okurken;
Acı seni terketmiyor
Ve Aşk;
görmüyor,duymuyor,işitmiyor
siz karanlık bir gecede
çığlık atarak boğulurken...
5 Eylül 2011 Pazartesi
Hayat oyununda Aşk yorgunluğu..
Hayat
çetrefilli upuzun bir yol;
Nelerle karşılaşacağını
bir köşeyi geçince neler olacağını bilemezsin..
Birşeyler umut edersin,
çabalarsın elde edersin
ya da bişiyler zorlar
Duvarların köşeleri hep bir diğer köşeyi
görmeni engeller
Düşünsene;
Elinde bir kağıt
ve bir adrese gidiyorsun..
Farklı seçimler,tercihler var
önünde..
Herkes farklı bir yön gösteriyor
Daha önce hiç gitmediğin bir yer,
bilemezsin ki..
Doğru Kim?
Engebeli ,aşınmaz yollar
eğlenceli çekici patikalar..
Seçim senin..
Ancak gözlerindeki ışıltılara
yüreğindeki umuda bakarak anlarsın..
Peki, ya o kötülüğün verdiği hazzın ışıltısıysa?!
Her köşe başı bir umut,
belki bir tehlike seni bekleyen..
Herkesin elinde bir davet.
Karanlık sokaklar..
aydınlık sorular içinde..
aynaya bakmaktan vazgeçen suratlar..
Nereye gidiyorsun?
Ya da elindeki adresin doğru olduğunu nerden biliyorsun?
............
Bilmediğim bir sokaktayım..
Burayı tarif etmişlerdi ama
olmam gereken yer burası değil!..
Kötülükler kraliçesi hazırlıklı,
yolum uzamış,
zaman geçmiş,
gideceğim yol çamurlardan geçiyormuş
Hahh !! Kimin umrunda?!..
Aklında düşünceler
Ah bir bulsam,bir öğrensem
bir daha kaybolur muyum hiç?!..
Her köşe başı bir umut,
köşe sonları ise hep buruk
Aslında bütün çabaların boşa olduğunu nerden bileceksin
Ayakların seni kendi götürecek..
Ama güzel bir hayata ama acı yaşanmışlıklara..
Herkes tam zamanında olması gerektiği yerde olacak
ya da tam da tersi en inandıkların arkandan vuracak
Yüreğini sarmalayacak biri ya da içini acıtacak..
Gün gelecek belki
Herşey farklılaşacak;
ya da herşey aynı olacak ta
sen farklı görmeye başlayacaksın
Bakışları sözcükleri sorgulayacaksın..
umutlarla heyecanla ekilen hayatın
ortasında yorulacaksın..
Sanki hiç kimse dostun olmayacak
veya olması gerekenler olanlar değil..
Bir rüya göreceksin..
bütün bunlardan
zaman gelir,
Yorulursun..
Sıkılırsın..
Boğazında hep aynı yerde düğüm..
Kaçıp gidesin gelir
Hem yenilmişsindir hem kırılmışsındır
Herşey bir noktada düğümlenir..
O!..
Onu bulmak
Onunla devam etmek istersin..
Devam etmek..
kolay değildir çoğu zaman..
ama zaman alır bunların yükünü üzerinizden..
sızılar diner..acılar dibe çöker..
Hayatta sevinilecek şeyler yeniden keşfedilir..
Bir yerlerden bulunur umutlar yeniden,
mutluluklar edinilir..
İnsan dağıldıkça toplar kendini..
törpüler yaşanmışlıklarını..
Tek beklediği zamandır insanın..
Zaman..
.......
Ve Aşk,
en yorgun,en kırgın olduğunuz zaman
karşılar sizi..
çetrefilli upuzun bir yol;
Nelerle karşılaşacağını
bir köşeyi geçince neler olacağını bilemezsin..
Birşeyler umut edersin,
çabalarsın elde edersin
ya da bişiyler zorlar
Duvarların köşeleri hep bir diğer köşeyi
görmeni engeller
Düşünsene;
Elinde bir kağıt
ve bir adrese gidiyorsun..
Farklı seçimler,tercihler var
önünde..
Herkes farklı bir yön gösteriyor
Daha önce hiç gitmediğin bir yer,
bilemezsin ki..
Doğru Kim?
Engebeli ,aşınmaz yollar
eğlenceli çekici patikalar..
Seçim senin..
Ancak gözlerindeki ışıltılara
yüreğindeki umuda bakarak anlarsın..
Peki, ya o kötülüğün verdiği hazzın ışıltısıysa?!
Her köşe başı bir umut,
belki bir tehlike seni bekleyen..
Herkesin elinde bir davet.
Karanlık sokaklar..
aydınlık sorular içinde..
aynaya bakmaktan vazgeçen suratlar..
Nereye gidiyorsun?
Ya da elindeki adresin doğru olduğunu nerden biliyorsun?
............
Bilmediğim bir sokaktayım..
Burayı tarif etmişlerdi ama
olmam gereken yer burası değil!..
Kötülükler kraliçesi hazırlıklı,
yolum uzamış,
zaman geçmiş,
gideceğim yol çamurlardan geçiyormuş
Hahh !! Kimin umrunda?!..
Aklında düşünceler
Ah bir bulsam,bir öğrensem
bir daha kaybolur muyum hiç?!..
Her köşe başı bir umut,
köşe sonları ise hep buruk
Aslında bütün çabaların boşa olduğunu nerden bileceksin
Ayakların seni kendi götürecek..
Ama güzel bir hayata ama acı yaşanmışlıklara..
Herkes tam zamanında olması gerektiği yerde olacak
ya da tam da tersi en inandıkların arkandan vuracak
Yüreğini sarmalayacak biri ya da içini acıtacak..
Gün gelecek belki
Herşey farklılaşacak;
ya da herşey aynı olacak ta
sen farklı görmeye başlayacaksın
Bakışları sözcükleri sorgulayacaksın..
umutlarla heyecanla ekilen hayatın
ortasında yorulacaksın..
Sanki hiç kimse dostun olmayacak
veya olması gerekenler olanlar değil..
Bir rüya göreceksin..
bütün bunlardan
zaman gelir,
Yorulursun..
Sıkılırsın..
Boğazında hep aynı yerde düğüm..
Kaçıp gidesin gelir
Hem yenilmişsindir hem kırılmışsındır
Herşey bir noktada düğümlenir..
O!..
Onu bulmak
Onunla devam etmek istersin..
Devam etmek..
kolay değildir çoğu zaman..
ama zaman alır bunların yükünü üzerinizden..
sızılar diner..acılar dibe çöker..
Hayatta sevinilecek şeyler yeniden keşfedilir..
Bir yerlerden bulunur umutlar yeniden,
mutluluklar edinilir..
İnsan dağıldıkça toplar kendini..
törpüler yaşanmışlıklarını..
Tek beklediği zamandır insanın..
Zaman..
.......
Ve Aşk,
en yorgun,en kırgın olduğunuz zaman
karşılar sizi..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)