15 Ağustos 2011 Pazartesi

-Gökçeada günlüğü-

Geçtiğimiz hafta                                                                                             

3 günümü dolu dolu Gökçeadada

çok fazla gözönünde olmayan                                                            

belki de ihmal edilmiş yerleri keşfederek geçirdim

ve çok mutlu olduğumu söyleyebilirim..


Gökçeada -diğer adıyla- İmroz..

Türkiyenin en büyük adası

Ülkenin en batı ucu diyebiliriz..                                               

Göçeadaya ulaşım deniz yoluyla kabatepe limanından

arabalı feribot ve deniz otobüsleriyle sağlanmakta

Nüfusun çoğunluğunun eskiden Rum olduğu adada bugün 300 den az Rum kalmış

Yoğun olarak yaşadıkları yerlere baktığınızda terkedilmiş ve ıssız bugün..

Ama köylerin ara sokaklarında dolaştığınızda eskiye ait o canlılığı

hala hissedebiliyorsunuz..

Köy demişken adada 9 köy bulunuyor

Kaleköy, Tepeköy, Uğurlu, Eski bademli,Yeni bademli,

Eşelek, Zeytinli, Şirinköy ve Dereköy..

Ağırlıklı olarak Rum köyleri olsa da Türkler de yaşıyor

Trafikten,koşuşturmadan,gürültüden bıktıysanız

Ada bunlardan uzak kafa dinlemek için ideal bence

Ada da herşey ağır çekim..

deniz..kum..rüzgar..

aaa adaya hakim olan keskin kekik kokusu nu unutmamak gerekir

Rüzgarla birlikte burnunuza gelen çeşitli ot,çiçek kokuları..

(ama adada taze kekik satılmaması ve bulamamız da

ilginç bir tezat ve hayalkırıklığıdır )

Müthiş bir sakinlik özlemiyle çıktığım yolculuk

tam da istediğim gibi sonuçlandı..

Adaya vardığımızda en yüksek noktalardan birine

konumlanmış olan -adı üstünde- Tepeköy'e gittik                                

Tepeköy her sene 15 Ağustos'ta Meryem Ana Panayırına

ev sahipliği yapan köy..

Köy meydanının dolup taştığı, meydana konan kazanlarla yemekler

pişirilip eğlenildiği, sokaklarda dans edip şarap içildiği kutlamalar

Köyde klise ve eski Rum mezarlığı gezilebilir

Köyü gezdikten sonra

Tepeköy ile anılan Barba Yorgo pansiyona yerleştik                     

Adadaki tek Rum tavernasına sahip

pansiyonun sahibi Barba Yorgo

kendisine ait bağında şarap ta üretmekte

Şaraplarının çok başarılı olduğunu malesef söyleyemeyeceğim ama

pansiyonun yemekleri ve manzarası iyiydi..

Doğup büyüdüğü topraklara sonradan geri dönen Barba Yorgo,

pansiyonculukla birlikte adaya yerleşmiş..

Restoranın manzarası gerçekten çok güzel                                       

Küçük mütevazi odalarından fazla beklentiniz olmasın

fiyatı uygun ve son derece sakin

Kendisi de gayet güler yüzlü,esprili,hoş sohbet biri..

yaşına rağmen tüm masalrla konuklarla tek tek ilgileniyor

Konukların yarısı Türk yarısı Rum

Rum konuklarının yanına gidip ayrı Rumca takılıp espri yapıyor,

Türklerle ayrı ilgileniyor,Türkçe takılıp sohbet ederken

Ada tarihi insanın gözünün önüne geliyor

ve sonra

Reatoranda duvarda bir tabela ve yazı dikkatimi çekiyor:

İki yabancı, iki yakada

Uzo ve Rakı ile

Dumanlı kafaları

dillerinde aynı şarkı,

dudaklarında aynı tebessüm

kim inanır ki

düşman olduklarına

                    Barba Yorgo


Belki de herşeyi özetliyor ve anlatıyor bu yazı!..

..............

..............

Ertesi gün Aydıncık (Kefaloz) koyuna gittik                         

Gökçeada Sörf Eğitim Otelin de kaldık

Sörfe yeni başlayan yada profesyonel ler için uygun bir yer

Özellikle son zamanlarda daha da keşfedilen Alaçatının

kalabalıklaşmasının aksine burası sakin

ve rüzgarlı olmasına rağmen                                                   

dalgasız  bir denizi var

Tesis gayet güzel,eşsiz bir manzarası var

Odalar gayet güzel ve rahat

Güzel bir restoran ve sahil cafesi var

plaja bakıyor direk

Geniş altın rengi bir kumsalı var

Çeşitli yemek menüsüyle aydıncık plajına bakan denize sıfır

restoranda yemeğinizi keyifle yiyebilir,

Gündüz sörf yapanları izleyebilirsiniz



Aydıncık koyunundan sonra diğer durak Zeytinliköy

Geleneklerinden hiçbirşey kaybetmemiş,sakin,

güzel bir Rum köyü                                                                       

Dibek kahvesi ile ünlü..

Dibek kahvesi,taşa oyulmuş bir çukurda

kahve çekirdeklerinin 10 kiloluk demirlerle

ezildikten sonra elekten geçirilmesiyle yapılıyor





                

Kahve taze günlük sunuluyor

Gökçeadaya gittiyseniz

mutlaka dibek kahvesi içmeden dönmeyin 







                 

Köy sokaklarında ilerlerken tabelalarında yönlendirmesiyle

Beşiktaşlı Barba Hristo'nun yerine gidiyoruz..                    
              

Beşiktaşlı Barba Hristo ya beşiktaşlı denmesinin nedeni,

1930 lu yıllarda beşiktaş takımında forma giymiş olduguna dair bir efsane yayılmış ama arastırınca sadece takıma olan aşk tan dolayı
olduğunu öğrendik


En meşhur yiyeceği olan

sakızlı muhallebiyi denemek üzere

siparişi verdik.                                                 

Barba rumca 'amca ' demekmiş..Sonradan sorduğumda öğrendim

Kendisi 91 yaşında ve adada yaşıyor,

şaşıracaksınız ama ilerlemiş yaşına rağmen

tatlıları da kahveleri de kendisi hazırlıyor                                        

yılların yorgunluğuna aldırış etmeden mutfakta

hala leziz tatlılar yapması,çalışması dikkate değer..

Hayatımda yediğim en leziz sakızlı muhalebiydi

Teşekküredip kalktıktan sonra köyü dolaşıyoruz

...........

Ve Kaleköy..

Adanın deniz kenarında tek yerleşim yeri

otellerin çoğu deniz manzarasına kurulmuş

Burda Yukarı Kaleköy de Yakamoz Restaurant

ta akşam yemeği yemeli ve

 eşsiz manzarasını mutlaka görmelisiniz                         

Otelin terası restoran olarak ayrılmış durumda

Türk mutfağı,deniz ürünleri,zeytinyağlı yemeklerden oluşan menüsü güzel

Terastan tüm gökçeadayı kuşbakışı seyredebiliyorsunuz

Muhteşem bir günbatımı için ideal

Manzarayı seyredip fotoğraf çektikten sonra

Rakı Balık keyfi tamamlanır ve oradan ayrıldık


-devamı gelecek :)-









1 yorum:

Adsız dedi ki...

Bekliyoruz...
Serdar