Bloğumu özlemişimm:) Yoğun tempodan vakit bulup yazamıyorum pek ama biriken notlar karalamaya devam :) Eveett..Yeni yıl ile birlikte doğum günümü kutladık :) 30 oldum :)) -kimse inanmasa da:) - Üçlü rakamlara adım atmanın o endişesi henüz sarmasa da- sanırım hiç sarmayacak- tam da tersi kendimi çok mutlu, daha güçlü, daha sağlam hissediyorum!.. Erkeklerin dünyaya gözünü yeni yeni açmaya başladığı bir dönemde biz kadınlar tam tersi en verimli dönemdeyiz 30 yaş sendromu dedikleri bu mudur bilmiyorum ama şaşkınlık, endişe vs gibi duygulardan ziyade tam da keyifli zamanlardayım hissi var üzerimde:) Metabolizmam hızlı.. Hala 50 kiloyum :) yaşlandım, kilo nasıl vercem derdim yok, şükür Kendi kendime iç geçiriyorum :p -sanırım başarıyla atlatıyorum bu durumu :)- Koşturmaca halde geçse de günler Güzel şeyler oluyor.. Yıllardır çabaladığım işim istediğim seviyede gidiyor.. işim sayesinde değişik insanlar tanıyıp değişik yerler görme fırsatım oluyor.. Sevdiklerime vakit ayırabiliyorum.. Benim için o yüzden galiba artık huzura erdiğim yılların başlangıcı 30 yaş :) 'Tanrım, 30 oluyorum ' stresi o yüzden yok -bunda 23-25 gösteriyorsun diyip yaşıma inanmayanların etkisi büyük tabi:))- -nedense bir tek çocuk yapma isteği daha da tavan yaptı, bir onu anlayamadım gitti ama :)- 20 li yaşlardan itibaren saran stresin bittiği, 'elalem ne der' baskılarının kapandığı, çevrenin de 'artık 30 oldu' vazgeçmelerinin başladığı, ve senin sonunda rahata erdiğin, huzurlu olduğun, işin,gücün,hayatın adına aslında tam da sağlıklı düşünmeye başladığın yaş bence oyüzden.. Huzur, çok önemli gerçekten.. Hayatında huzur olmadıkça hiçbirşeyin anlamı olmadığını, saglıklı düşünmene bile engel olduğunu anlıyorsun zamanla çünkü.. Hayat bir şekilde 30'dan sonra başlıyor senin için.. Kendini daha iyi tanımaya bu yaşlarda başlıyorsun.. Kişiliğin oturuyor gibi dicem ama öyle de değil... Arzularını, beklentilerini, neyi yapıp yapmak istemediğini bilmeye başlıyorsun.. Yirmili yaşlardaki hayallerinden aslında hoşlanmadığını.. Nasıl adamlardan hoşlandığını,nasıl bir ilişki istediğini.. Ne giymekten hoşlandığını.. Saçının hangi boyda olması gerektiğini...rengini belki de.. Anlıyorsun.. Hepsinden önemlisi seni sen yapan şeyleri fark ediyor, kendini başkalarının gözüyle görebilmeye başlıyorsun.. Kadınlığını keşfediyorsun.. Arızalarının farkına varıyorsun.. Huylumusun, huysuz mu? Arzuların..isteklerin..hedeflerin neler.. Bir şekilde kendi içine dönüyor kendini tanıyor ve kendin için yaşamaya başlıyorsun.. Kendin için yapmak... Bu çok önemli çünkü her gün biraz daha büyümek değil anlatılan Olgunluğu seçiyorsun.. Tüm çılgınlıklara uzak bir gençlik geçirmiş, herşeyi eğreti uzak bulan sen, oturtuyorsun artık herşeyi kafanda.. Hayatını anlamlandırıyorsun ilk defa.. Başka biri oluyorsun sanki.. Bu zamana kadar öğretilenler ve senin tecrübe ettiklerin..gördüklerin..tercihlerin..hayal kırıklıkların.. hayallerin..aşkların..mutlulukların..üzüntülerin.. hepsi film seridi gibi geçiyor gözünün önünden.. iç sesler istanbul trafiği gibi uğulduyor.. annen,baban,kardeslerin,cocukluk arkadasların,dostun, öğretmenlerin..sana öğretilenler.. ve kendi iç sesin..kendi kalbinin sesi.. -ki asıl önemli olan bu- herşeyi anlamlandırıyorsun.. Daha dingin oluyorsun..daha sakin.. herşeyin bir sonu olduğunu farkedip, ölümlü olma bilinci taşıyorsun.. didişmek yerine susmayı tercih ediyorsun.. öfkeni bastırıp sessizliği dinliyorsun.. Anneni babanı daha çok seviyorsun.. Hayatta kimsenin seni onlar kadar sevemeyeceğini anlıyorsun!. Herkesi anlayıp, herkesi kabul ediyorsun zamanla.. Uçurum kenarından gezinmiyorsun artık Temkinli ve sagduyulu oluyorsun.. O kadar çok yaralandığın, o kadar çok üzülüp acı çektiğin hikayen birikiyor ki, bir daha canın yanmayacak, hataya yer olmayacak sekilde kodlanıyorsun.. Aşık oluyorsun ama aşkından delirmiyorsun, kafa göz dağıtmıyor,kendini paralamıyorsun artık.. Aşkın acısını, yüreğini dinlemenin zararlarını dibine kadar yaşadığından çözüyorsun arap saçını.. Çok ağlamış,çok asktan dövündüğünden Herkese hakettiği kadar deger vermeyi, hayatta kendini 1. sıraya koymayı, zamanla birlikte akmanın kıymetini anlıyorsun.. kavgaların boş olduğunu, gerçek sevginin hiçbirşeyle kıyaslanamayacagını, baskıyla, kavgayla, küsmeyle kimseye hiçbirşey yaptıramayacagını, yaptırabilsen bile zoraki olduğunu, mutlaka birşekilde patlayacagını, gerçek sevgide zaten bunlara gerek kalmayacagını farkediyorsun.. adamın tuttuğu futbol takımıyla sana olan sevgisinin bir alakası olmadıgını,onunla maç seyretmenın onunla zaman geçirmek anlamına gelmediğini, asıl değerli olanın sadakat, sevgi,saygı, onur olduğunu anlıyorsun.. 'an'ı paylaşmanın degerli olduğu, seni seven ve senin sevdiğin, huzurlu zaman geçirdiğin, kendini mutlu ve güvende hissettiğin, paylaşabildiğin, konuşabildiğin, kendini ve seni bir tutan, dost,arkadaş,sevgili,hepsi olabildiğin, sana sadık ve değer veren insanla hayat arkadaşı olup
hayatı birlikte göğüslemek olarak aşkı anlamlandırıyorsun.. İşte tam da bu noktada en korkutucu olanı oluyor... Kendini tanımak, bilmek, yaşadıklarından, gördüklerinden, okuduklarından bir tecrübe elde etmek 'yaşlanıyoruuuum ben'e neden oluyor... Aslında yaşlanmıyorsun daha bir güzelleşiyor ve yaşamaya, kaliteli yaşamaya yeni başlıyorsun...:) Paniğe gerek yoook !!! :) Ruhum hangi yaştaysa bedenimde onun yansıması olacak buna
inanıyorum ben! :)) Sevgiler:)