Kırılmışsındır..
Bunalmış ve sıkılmış..
Çaresizce yaşadıklarını düşünürsün..
en kötüsü de sen bunları yaşarken herşey
rutinliğinde devam eder.
Ve o da devam etmektedir.
Sen acı çığlıklar içerisinde boğulurken
aşk, görmez,duymaz,bilmez..
Bir noktaya takılıp kalırsın!..
O!..
Herşeyden kaçıp gidesin gelir..
Kalp kırıklıkları..üzüntüler..
telafisi zor acılar volta atıyordur yüreğinde..
Zihninde 'haketme-değer' kavgası..
İçinde var olan ölü tüm kötülüklerin
birden uyanır,
ayağa kalkar kötülükler kraliçesi..
zafer çığlıkları atar öfken..
isyanın baş gösterir
vahşi bir hayvan gibi diş biler nefretin..
umutlarını boğar,
merhamet dolu yüreğinde.
dürtülerek uyandırılan,
yabancısı olduğun acımasızlık
yerini alır..
Hiddet dalga dalga vücudunu sarar..
düşmanlığa taşıyan yakıcı düşünceler
çıldırtırken seni;
hayallerin adandığı gelecek,
'umudun adandığı insanın' gözlerinden ve dudaklarından
fütursuz, acımasızca dökülüp
yok olurken..
ikinci bir kişilik doğar benliğinde..
acımasız versiyonun oluşur.
Öyle ya, umutlar ve hayaller tuz-buz olup saçılırken
yüreğe bıçak acımasızca saplanırken
yarınların anlamsızlığı gerçek yüzünü göstermeye başlar.
karanlık tünelde darmadağın hayaller..
tesellinin hiçbir anlam ifade etmedği günler..
'aldatılmışlığın ve değersizliğin' seceresi..
içinde soğuk ihaneti yaşatan acı tebessümlerin..
çaresiz yutkunuşların..
sanki kürek kemiklerinin arasından yüreğe kadar
bir hançer işler..
kurbanın çığlıklarının zerre kadar değeri yok o an..
çünkü katil, işkencenin doğal tezahürü olarak düşünür..
umutların ardından hızla baş gösteren öfke
intikam almak istercesine saldırmak ister.
ruhunun en kuytularına gömmek istersin, ama nafile..
intikam ateşi içinde çıkış yolu ararken
karıncayı bile ezmekten kaçınırken
katliam yapabilcek bir canavara dönüşebilirsin..
Bir arenaya dönüşür ruhun zamanla.
ağzından sular akan kıskaçlardan zevk alan seyirciler..
savaşın ortasında katil ve kurban..
kendi içimde,duygularımı düşüncelerimi beslediğim,
özgürlüğümü korumak için uzaklaştığım,
iznim olmadan ulaşılmayan bir arena..
Benliğimde büyüttüğüm inançlarım
ve Tanrım,
işime gelmeyene, beni rahatsız eden herşeye
karşı çıkabilceğim ruhumun karanlık yanı temsilcisi 'şeytanım'
Ve gün gelip,
savaş meydanının soğuk yüzü seni bulsun istersin.
Şaşkınlıkla beklersin..
umulan gün gelmiştir.
Şarabını içerek zevk içinde acılarını seyreden
kişi karşındadır..
Üzerinde sadece bir zırh,
ve elinde tutmasını bile beceremediğin bir kılıç vardır
Gözlerinde kızgın bir ışık parlar.
Son derece sakinsindir..
Ve daha sessiz, daha soğuk kalpli
geçmişte onun olduğundan..
Öldürmek için aceleye ihtiyacın yoktur..
Bu anın zevkini yaşamak istersin
Hemen ölmesini değil,
yaşattıklarının hesabını vererek
ölmesini istersin..
Ani bir ön hamle yaparsın öfkeyle..
ardı arkası kesilmez sonra kılıç darbelerinin..
Zihninde yaşadığın acıların raddesi kadar zorlarsın..
daha fazla..daha da..
Gözlerinde umut ışığı arar ama nafile..
Daha derine batırırsın..doğrulamaz sonunda..
Yere çöker acıyla inleyerek..
Gözlerinin önünde uçurum kenarına bırakıp
kaçtığı canların ahı..ezip geçtiği ruhlar..
kendi yarattığı katilini bulanık görmeye başlar
Sonunda dayanacak gücü kalmaz..
Ve katiline yalvarır:
-'Ne olur öldür artık!..'
Sen cevap vermeyerek
tiksinti ve nefret dolu bakışlarla
uzaklaşırken arenadan
olmayan Tanrısına yalvarır:
-'Ne olur al canımı,al da kurtar'
Sonunda donuk gözlerle yerde çırpınırken
Ölümün bile anlamını yitirdiği yerde
nefret bile değerini yitiriyor..
Yok oluyor o an herşey
Ve herşey bitiyor!..
Elinde ne varsa hayata dair,ötesi hiçbir şey ya da vesair...Hani demiş ya şair: Mutluluğu sende bulan senindir; ötesi misafir...
27 Ekim 2011 Perşembe
21 Ekim 2011 Cuma
19 Ekim 2011 Çarşamba
Nymphomaniac's: Love killers
Donjuan yazımdan sonra çok fazla geri dönüş aldım
Çok güzel yazmışsın,benimi anlattın
diyen erkek arkadaş ta oldu,
bi fotoğrafımı koymamışsın diyen de
demek ki herkes bu hale gelmiş ve kendinden birşeyler bulmuş:)
' e güzel iyi hoş ta aynısının kadın versiyonu da var,
niye yazmıyorsun,gülşen ' die söylenenlere..
tamam kadın versiyonunu da yazıcam demiştim
Buyrun:)
Nymphomaniac
Eveett 'Don juan' gibi malesef basit bir okunuşu yok..farkındayım:)
Nemfoman..Global ismi.
Erkek delisi, çapkın kadın (türkçe meali)
nymphomaniac :
global sözlükler şöyle diyor:
a woman who always want to have a sex. a woman with abnormal sexual desires. sexual behavior at levels high enough to be considered clinically significant
Efenim Türkçe meali:
her zaman seks yapmak isteyen,anormal cinsel arzuları olan bir kadın.
yüksek seviyelerde cinsel davranışları klinikal olarak anlamlı arzedilmiş hatunlar
Kısacası sürtüklük,hafif meşreplik adına ne derseniz işte ok:))
(erkeklerin yorma bizi tamam dediklerini duyar gibiyim:)
Onlarda don juan lar gibi yalnızdır
Onlar toplumun şu 'ideal kadın' kavramına ait değillerdir
hani şu 'evli,çocuklu olanına'
Onlar beyaz atlı prensin hiçbir zaman gelmeyeceğine hükmetmiş,
'elalem ne der' duygusunu yitirmiş metropol kadınlarıdır
Öyle çok güzel değillerdir
İdeal fizik ölçütleri yada standartlar gerekmiyor
Farklı duruşları farklı tipleri vardır
Ama cazibeleri hemen farkettirir.
bütün gücünü kırmızı ruju ve topuklu ayakkabısından alan kadınlardır onlar.
erkeklerin zaman mekan ayrımı yapmaksızın
''seks olsun da nasıl olursa olsun'' düşüncesini çok iyi kullanan,
istediği erkeği elbette yatağına alan kadındır.
kendisine hayır diyecek erkek sayılıdır çünkü!.
iyi sevişir, sevişmeyi bilir.
son sigara tadı bırakır bünyenizde.
Hızlı kadındır.
Lafını sakınmaz..beğenisini ifade etmekten çekinmezler..
Kurnazdır!.
çapkın erkeklerden daha zekidirler.
istediklerini daha kolay elde etmekle birlikte,
çapkınlıklarıyla övünecek kadar salak değildirlerdir.
üstelik hepsinin aldatması erkeklerinkinden çok daha komplike ve derindir
Herşeyi bir o kadar kendilerine saklarlar.
Çoğunun çok iyi işi, kariyeri toplumda statüsü bile olabilir
Böyle kadın mı olur demeyin!..
Yıllardır çapkınlığı sadece erkeklere özgü birşey sanıp durdunuz..
Kadın, toplum için hep ''evde sessiz sakin bekleyen saf aşık ''tır.
Ancak bu her kadın da tutmaz..
Onlar da don juan lar gibidirler.
Erkeklerin zaaflarını bilir, onlarla oynamayı severler
Onlara karşı duygusal birşey hissetmezler.
İlgilerini çalar ve işi bitince de bir kenara atıverirler.
Haklarında söylenen hiçbirşeye aldırmazlar..
Eğer erkek zenginse paralarını da sömürürler.
Ve daha önemlisi kendilerine kurban seçmekte hiç zorlanmazlar.
Erkeğin Evli,Nişanlı,çocuklu,sevgilisi olması vs. onu bağlamaz..
Normalde dışardan hanım hanımcık kendi halinde gözükür,
fakat aslında içten içe bir erkek mıknatısı olabilir.
Gizemlidirler.
Zaten onları çekici kılan da budur çoğu zaman.
Erkeklerin ahmak olanları onları buna iter
Kurbanların kendilerine gelmelerini beklerler, bazen de kendileri giderler
Hayat tarzları budur..
Erkek tavladım, elde ettim diye sevinirken bir anda ortada kalmanın şokunu yaşar
Şoklara şoklar eklenir
Her zaman samimi olmamayı tercih ederler.
Gözleri bir erkeğe bakarken aslında az ileridekini görür.
Erkeklerin boş iltifatlarını çok saçma bulur
ama hoşlanmış gibi yapmakta üstüne yoktur
Ve bu tarz hayatlarının sonu olur
tıppkı donjuanlar, ıssız adamlar gibi..
kartlar bir süre sonra tükeneceğinden
uzun süre bu tarz yaşaması mümkün değildir
yanılgı içinde kalır..
Ve oyunu belki de o noktada sorgulamaya başlar..
..............
17 Ekim 2011 Pazartesi
S*ktir et & Sil baştan
Son haftalarda tarihi kitaplara ara verip
okuduğum ve beğendiğim iki kitap..
S*ktir et
(John C parkin)
ve
Sil baştan
( Ken Grimwood)
Sil baştan
özellikle kurgusu ile zaman kavramını,
hatalarımızı sorgulamasıyla
sürükleyici bir roman
ve kendi hayatınıza dair çok şey bulabilceğiniz
uzun zamandır okuduğum en sıradışı kitap..
Özellikle S*ktir et;
benim gibi hassas, boşverci olamayan,hayata dair herşeyden etkilenen
kişilere yardımı dokunacak bir kitap..
Birşeyler sizi rahatsız mı ediyor?
Canınızı mı sıkıyor, mutsuz mu oluyorsunuz?
John C parkin'in yazdığı bu kitap
S*ktir et tedavisi ile nasıl boş vereceğinizi öğretiyor
ve rahatlıyorsunuz..kendinizi hayatın akışına bırakabiliyorsunuz..
Herkes S*ktir et ile kendisi arasında bağlantı kurabilir..
Bu sefer artık bende kitabı okuduktan sonra
s*ktir et deme cesaretimi topladım..
denedim ve oldu..
Daha sonra rahatladım, boşverdim, gerçeği söyledim..
Beni ne mutlu ediyorsa onu yaptım
ve herşeyi öyle olduğu gibi kabul ettim..
Kendimi hiç kötü hissetmedim, aksine çok eğlendim..
Doğal dünyayla uyumunuzu kaybettiğinizde, birşeyler canınızı sıktığında
s*ktir et deme ihtiyacı ve uygulaması adına bir kitap..
S*ktir et dediğiniz anda herneyse üzüldüğünüz şey,
yada canınızı sıkan,
üzülmeyi bırakıp,daha çok istemekten vazgeçip,
gerçeği kabullenip
öfkenizi yatıştırıyorsunuz..
Doğunun 'boşverme' fikrinin batıdaki ifadesiyle
içinizdekileri serbest bırakmayı öğretiyor
size acı veren bağları salıveriyorsunuz..
Çünkü gerçekten şu an canınızı sıkan sizi üzen herşey,
aslında sizin yüklediğiniz anlamlar yüzünden
önemli ve oyüzden mutsuz ediyor sizi
veya kafanıza oyüzden takıp stres yapıyorsunuz
sıkıntının büyüklüğü yüklediğimiz anlamda..
önemli olmadığı an, anlam yüklemediğin an,
ciddiye almayıp değer de vermiyorsun
ve üzmüyor ozaman seni gerçekten..
S*ktir kelimesi saygısız ve bir o kadar da cesur bir kelime..
fakat asıl insanlarda şok etkisi yaratan etkisi kelimenin arkasındaki felsefe
anarşik bir ifade biçimi,söylem olması..
sevişmenin argosu..'s*ktir git', 'seviş ve git ' her yere yayılan
kızgınlık anında söylenen bir küfür halinde
ama aslında durmak bilmeden anlam yüklediğimiz peşinden koştuğumuz
canımızı sıkan her ne varsa o biriktirilen sürecin
aslında önemli olmadığını destekler, tüm o anlamları reddedip
sizi pes ettiren, oluruna bırakmanızı sağlayan bir ifade dir..
Ve kendinizi Tao,Tanrı,Evren,Allah vs. (neye inanıyorsanız)
ruhani güce bırakır, doğal akışı izlersiniz..
Geçen hafta şems-i tebrizinin öğretilerine dair bir kitap okuyordum
''Anladım ki: İnsanlar; Susanı korkak. Görmezden geleni aptal.
Affetmeyi bileni çantada keklik sanıyorlar.
Oysa ki; biz istediğimiz kadar hayatımızdalar.
Göz yumduğumuz kadar dürüstler ve sustuğumuz kadar insanlar..! ''
diyor Şems..
Bu da aynı düşünce ama başka bir bakış açısı..
o kadar doğru ki..
Önce anlamlar yükleyip değer veren önemli yapan bizleriz
sonra olumsuz birşey olduğunda üzülen de..
bizim için önemli olan önem verdiğimiz herşeyin
canımızı sıkma potansiyeli vardır..
anlam, içinde acıyı barındırır
yüklediğimiz anlamlarda gizli herşey..
Ve doğru aslolan sen!
kendimiz..
Hayatta hiçbirşey sizden önemli değil!..
sevgili,iş,sınav,para,kariyer,eş vs. ne varsa sizin değer verdiğiniz,
şu an için önem verdiğiniz,kendinizi daha sonra çok üzmemek adına
nötr durmayı anlam yüklememeyi öğrenmeliyiz..
Sonra aslında aşık olduğunuz insanın ne kadar bu aşka değmeyen biri
olduğunu veya almak istediğiniz bir işin önemsiz olduğunu, o sınavın hayatınızda
çok etkisi olmadığını birşekilde anlıyorsunuz, hayat size zamanla gösteriyor..
Önemli olan bunların sizi ne kadar etkilediği..
içimizdeki özgürlüğü hissetmek için, içinizdeki tüm duyguları serbest bırakın..
üzülmeyi bir kenara bırakın..hayatın doğal akışına bırakın herşeyi..
Çünkü hem kendi hayatımdan hem gözlemlerimden
hayatta ne olursa olsun, ne kadar kötü olaylar geçse de başınızdan,
acı deneyimler yaşasanızda 's*ktir et' diyip, deneyimleri ve hataları unutmayarak,
herşeyden ders çıkarak 'sil baştan' yaşayabilmek gerek!..
Şu an size acı veren ne varsa
hiçbiri sizden daha önemli değil;
Atlamadan önce son şey, hadi hep beraber BAĞIRALIM!...
Siiiikkktttiiirrrr Eeeeeetttttt!!!....
okuduğum ve beğendiğim iki kitap..
S*ktir et
(John C parkin)
ve
Sil baştan
( Ken Grimwood)
Sil baştan
özellikle kurgusu ile zaman kavramını,
hatalarımızı sorgulamasıyla
sürükleyici bir roman
ve kendi hayatınıza dair çok şey bulabilceğiniz
uzun zamandır okuduğum en sıradışı kitap..
Özellikle S*ktir et;
benim gibi hassas, boşverci olamayan,hayata dair herşeyden etkilenen
kişilere yardımı dokunacak bir kitap..
Birşeyler sizi rahatsız mı ediyor?
Canınızı mı sıkıyor, mutsuz mu oluyorsunuz?
John C parkin'in yazdığı bu kitap
S*ktir et tedavisi ile nasıl boş vereceğinizi öğretiyor
ve rahatlıyorsunuz..kendinizi hayatın akışına bırakabiliyorsunuz..
Herkes S*ktir et ile kendisi arasında bağlantı kurabilir..
Bu sefer artık bende kitabı okuduktan sonra
s*ktir et deme cesaretimi topladım..
denedim ve oldu..
Daha sonra rahatladım, boşverdim, gerçeği söyledim..
Beni ne mutlu ediyorsa onu yaptım
ve herşeyi öyle olduğu gibi kabul ettim..
Kendimi hiç kötü hissetmedim, aksine çok eğlendim..
Doğal dünyayla uyumunuzu kaybettiğinizde, birşeyler canınızı sıktığında
s*ktir et deme ihtiyacı ve uygulaması adına bir kitap..
S*ktir et dediğiniz anda herneyse üzüldüğünüz şey,
yada canınızı sıkan,
üzülmeyi bırakıp,daha çok istemekten vazgeçip,
gerçeği kabullenip
öfkenizi yatıştırıyorsunuz..
Doğunun 'boşverme' fikrinin batıdaki ifadesiyle
içinizdekileri serbest bırakmayı öğretiyor
size acı veren bağları salıveriyorsunuz..
Çünkü gerçekten şu an canınızı sıkan sizi üzen herşey,
aslında sizin yüklediğiniz anlamlar yüzünden
önemli ve oyüzden mutsuz ediyor sizi
veya kafanıza oyüzden takıp stres yapıyorsunuz
sıkıntının büyüklüğü yüklediğimiz anlamda..
önemli olmadığı an, anlam yüklemediğin an,
ciddiye almayıp değer de vermiyorsun
ve üzmüyor ozaman seni gerçekten..
S*ktir kelimesi saygısız ve bir o kadar da cesur bir kelime..
fakat asıl insanlarda şok etkisi yaratan etkisi kelimenin arkasındaki felsefe
anarşik bir ifade biçimi,söylem olması..
sevişmenin argosu..'s*ktir git', 'seviş ve git ' her yere yayılan
kızgınlık anında söylenen bir küfür halinde
ama aslında durmak bilmeden anlam yüklediğimiz peşinden koştuğumuz
canımızı sıkan her ne varsa o biriktirilen sürecin
aslında önemli olmadığını destekler, tüm o anlamları reddedip
sizi pes ettiren, oluruna bırakmanızı sağlayan bir ifade dir..
Ve kendinizi Tao,Tanrı,Evren,Allah vs. (neye inanıyorsanız)
ruhani güce bırakır, doğal akışı izlersiniz..
Geçen hafta şems-i tebrizinin öğretilerine dair bir kitap okuyordum
''Anladım ki: İnsanlar; Susanı korkak. Görmezden geleni aptal.
Affetmeyi bileni çantada keklik sanıyorlar.
Oysa ki; biz istediğimiz kadar hayatımızdalar.
Göz yumduğumuz kadar dürüstler ve sustuğumuz kadar insanlar..! ''
diyor Şems..
Bu da aynı düşünce ama başka bir bakış açısı..
o kadar doğru ki..
Önce anlamlar yükleyip değer veren önemli yapan bizleriz
sonra olumsuz birşey olduğunda üzülen de..
bizim için önemli olan önem verdiğimiz herşeyin
canımızı sıkma potansiyeli vardır..
anlam, içinde acıyı barındırır
yüklediğimiz anlamlarda gizli herşey..
Ve doğru aslolan sen!
kendimiz..
Hayatta hiçbirşey sizden önemli değil!..
sevgili,iş,sınav,para,kariyer,eş vs. ne varsa sizin değer verdiğiniz,
şu an için önem verdiğiniz,kendinizi daha sonra çok üzmemek adına
nötr durmayı anlam yüklememeyi öğrenmeliyiz..
Sonra aslında aşık olduğunuz insanın ne kadar bu aşka değmeyen biri
olduğunu veya almak istediğiniz bir işin önemsiz olduğunu, o sınavın hayatınızda
çok etkisi olmadığını birşekilde anlıyorsunuz, hayat size zamanla gösteriyor..
Önemli olan bunların sizi ne kadar etkilediği..
içimizdeki özgürlüğü hissetmek için, içinizdeki tüm duyguları serbest bırakın..
üzülmeyi bir kenara bırakın..hayatın doğal akışına bırakın herşeyi..
Çünkü hem kendi hayatımdan hem gözlemlerimden
hayatta ne olursa olsun, ne kadar kötü olaylar geçse de başınızdan,
acı deneyimler yaşasanızda 's*ktir et' diyip, deneyimleri ve hataları unutmayarak,
herşeyden ders çıkarak 'sil baştan' yaşayabilmek gerek!..
Şu an size acı veren ne varsa
hiçbiri sizden daha önemli değil;
Atlamadan önce son şey, hadi hep beraber BAĞIRALIM!...
Siiiikkktttiiirrrr Eeeeeetttttt!!!....
16 Ekim 2011 Pazar
Aşk ve Nefret döngüsü..
Kopkoyu karanlık..
geceyi dinliyorum..
Sessiz..sakin..
Ne sabah,ne akşam ne de üzeri..
Yine gece evet..
Ve yine uyku tutmadı..
odamın penceresi gecenin karanlığına açılıyor..
bahçede ağacın yaprakları rüzgarın şiddetini göstermekte
bir o yana bir bu yana savruluyorlar..
gözlerim, gökyüzündeki yıldızların grisinde..
gecenin karanlığında parlıyorlar bana..
Rüzgar uğultularından anlıyorum,
usul usul penceremde esintisi..
biliyorum ki açsam penceremi üşüyeceğim
ama gecenin kokusunu içime çekmek istiyorum
aklıma nedensiz sorular geliyor,
susuyorum..
hep yenilediğim uzaklıklar daha bir belirginleşiyor,
daha çok daha hızlı geçiyor anılar gözümün önünden..
elimdeki kahveyi masaya, kendimi az evel kalktığım koltuğa bırakıyorum
yalnızlığım daha da netleşiyor gündüze nazaran..
sevgi ve nefret arasında gidip geliyorum..
sadist bir aşk yaşadığımı,suratıma vurduktan sonra tokadını zaman,
daha hızlı geçiyor anılarım..
Pencereyi açıyorum,üşüyorum..
Rüzgar ne kokunu getiriyor bana, ne sesini..
Artık isteyip istemediğimi bile bilmiyorum.
Çok söyledim 'seviyorum' sözcüğünü..
Çok hissettim..Çok ağladım..
Her geçen gün seni arttırarak damarlarımın içine aldım
Seni her dudaklarıma alışımda ömrümü kısalttın
güzelliğimi aldın elimden
Ruhumu kemirdin bir fare gibi
Gaflet uykusundaydım
hasta oldum,acı çektim, akıllanmadım..
sana olan sevgim o kadar güçlü geldi ki
herşeye kulaklarımı tıkadım
Çok denedim senden kurtulmayı
her denememde sahte sözlerinle ve ışıltınla
o büyünle yine sana koşarak döndüm
Bu ben değildim, ben bile kendimi tanıyamıyordum
Ben ki,irademe güvenen biri olarak,sana karşı koyamadım
her seferinde 'bitti artık onunla ilişkim' diyordum
Ve yine sana koşuyordum
Büyük bir tutkuyla..Aşkla!..
Gizli bir çekim gücü çekti her seferinde beni sana..
Anlamadın..umursamadın..Hiçbirşeyin kıymetini bilemedin
küçümsedin çoğu zaman..
'ufak kız,küçük kız,güzel kız' tabiri caizse benlik olmayan
senin açından küçüktüm, ufaktım bir zamanlar haklısın..
duygularım kirletilmemişti..
ve ben ismimin yükünü o zamanlar taşımıyordum..
Bana ' gel oynayalım' diyorlardı senin gibi
Ben sevmiyordum istemezdim oyunları
tıpkı üç senedir seninle oynamak zorunda kaldığım bu oyun gibi..
Oyunu kaybettik,anlıyorum..
kabulleniyorum o ayrı..
Zamanın birinde kendi acılarımızda büyüdük
ve oyunları bıraktık
akrep yelkovan yarışında
yıllardır
kocaman yalnızlıktı payıma düşen..
payıma düşen herşeyi de erteledim..
...........
Ertelenemeyen tek şey; hayat
ve artık yaşamda
herkes çok değilken
çoğal(a)mıyorken aşka
yitirilen zamanın sonunda
aşk kendi elleriyle hazırlarmış
kendi düşmanını..
Canın öyle yanarmış ki,
sevgi koridorları pas tutarmış
gözyaşları kurur,
ruh yalnızlığa soyunur,
beden acının raddesinde dolaşırmış..
kimse vazgeçilmez değilmiş,
öğreniliyormuş..
acılar gün gelip tahammül sınırında
beliriyormuş,
kadında zaman geçmiyormuş,
herşey birikip yerini alıyormuş,
öfke insanın içinde sevgiden daha çabuk büyüyormuş
ve nefret asla başka bir duyguya dönüşmüyormuş..
geceyi dinliyorum..
Sessiz..sakin..
Ne sabah,ne akşam ne de üzeri..
Yine gece evet..
Ve yine uyku tutmadı..
odamın penceresi gecenin karanlığına açılıyor..
bahçede ağacın yaprakları rüzgarın şiddetini göstermekte
bir o yana bir bu yana savruluyorlar..
gözlerim, gökyüzündeki yıldızların grisinde..
gecenin karanlığında parlıyorlar bana..
Rüzgar uğultularından anlıyorum,
usul usul penceremde esintisi..
biliyorum ki açsam penceremi üşüyeceğim
ama gecenin kokusunu içime çekmek istiyorum
aklıma nedensiz sorular geliyor,
susuyorum..
hep yenilediğim uzaklıklar daha bir belirginleşiyor,
daha çok daha hızlı geçiyor anılar gözümün önünden..
elimdeki kahveyi masaya, kendimi az evel kalktığım koltuğa bırakıyorum
yalnızlığım daha da netleşiyor gündüze nazaran..
sevgi ve nefret arasında gidip geliyorum..
sadist bir aşk yaşadığımı,suratıma vurduktan sonra tokadını zaman,
daha hızlı geçiyor anılarım..
Pencereyi açıyorum,üşüyorum..
Rüzgar ne kokunu getiriyor bana, ne sesini..
Artık isteyip istemediğimi bile bilmiyorum.
Çok söyledim 'seviyorum' sözcüğünü..
Çok hissettim..Çok ağladım..
Her geçen gün seni arttırarak damarlarımın içine aldım
Seni her dudaklarıma alışımda ömrümü kısalttın
güzelliğimi aldın elimden
Ruhumu kemirdin bir fare gibi
Gaflet uykusundaydım
hasta oldum,acı çektim, akıllanmadım..
sana olan sevgim o kadar güçlü geldi ki
herşeye kulaklarımı tıkadım
Çok denedim senden kurtulmayı
her denememde sahte sözlerinle ve ışıltınla
o büyünle yine sana koşarak döndüm
Bu ben değildim, ben bile kendimi tanıyamıyordum
Ben ki,irademe güvenen biri olarak,sana karşı koyamadım
her seferinde 'bitti artık onunla ilişkim' diyordum
Ve yine sana koşuyordum
Büyük bir tutkuyla..Aşkla!..
Gizli bir çekim gücü çekti her seferinde beni sana..
Anlamadın..umursamadın..Hiçbirşeyin kıymetini bilemedin
küçümsedin çoğu zaman..
'ufak kız,küçük kız,güzel kız' tabiri caizse benlik olmayan
senin açından küçüktüm, ufaktım bir zamanlar haklısın..
duygularım kirletilmemişti..
ve ben ismimin yükünü o zamanlar taşımıyordum..
Bana ' gel oynayalım' diyorlardı senin gibi
Ben sevmiyordum istemezdim oyunları
tıpkı üç senedir seninle oynamak zorunda kaldığım bu oyun gibi..
Oyunu kaybettik,anlıyorum..
kabulleniyorum o ayrı..
Zamanın birinde kendi acılarımızda büyüdük
ve oyunları bıraktık
akrep yelkovan yarışında
yıllardır
kocaman yalnızlıktı payıma düşen..
payıma düşen herşeyi de erteledim..
...........
Ertelenemeyen tek şey; hayat
ve artık yaşamda
herkes çok değilken
çoğal(a)mıyorken aşka
yitirilen zamanın sonunda
aşk kendi elleriyle hazırlarmış
kendi düşmanını..
Canın öyle yanarmış ki,
sevgi koridorları pas tutarmış
gözyaşları kurur,
ruh yalnızlığa soyunur,
beden acının raddesinde dolaşırmış..
kimse vazgeçilmez değilmiş,
öğreniliyormuş..
acılar gün gelip tahammül sınırında
beliriyormuş,
kadında zaman geçmiyormuş,
herşey birikip yerini alıyormuş,
öfke insanın içinde sevgiden daha çabuk büyüyormuş
ve nefret asla başka bir duyguya dönüşmüyormuş..
12 Ekim 2011 Çarşamba
Yağmur, hüzün ve hayat...
Yağışlı, kapalı bir hava..
İstanbul'u hüzün kaplamış sanki..
Pencere camının önündeyim..
yağmuru izlerken
çocukluğuma doğru yolculuğa çıktım
Henüz 5 yaşındayım..
cama burnumu yapıştırmış
dışarıyı
yağan yağmuru izliyorum
çocuk gözlerimle..
camın buğusuna anlamsız şekiller
çiziyorum arada..
Yağmurlu kapalı günlerde
dışarı çıkması yasaklanan
her çocuk gibi
hafif bir buruklukla
evde oturuyorum
cama çarpan damlaları takip eder,
tatlı bir tebessümle bir süre sonra
hayallere dalardım..
Mutfakta olan annem bir süre sonra
seslenir, benden ses çıkmayınca kontrol etme
ihtiyacı duyup odaya gelir,
beni kucağına alıp oturtur,
umut dolu cümleler kurardı..
''yarın sen kocaamaann bir kız olacaksın,
okula gideceksin, çok güzel bir kız olacaksın,
mutlu bir hayatın olacak'' diye gözyaşları içinde
yarı inanç yarı umut kokan cümleler kurardı..
Anlamazdım..
-'' Yarın nedir anne '' diye sorduğumda
''uyuyacağız uyanacağız, yarın olacak'' derdi..
Günler, aylar, yıllar..
birbirini kovaladı..
Zaman hızla geçti..
Çok uyuduk, çok uyandık..
Bir sürü yarınlar oldu..
Bir sürü..
Annemin hayalleri gerçek oldu mu,
gelecek günler ne gösterir, neler var yaşanacak bilmiyorum
ama hala inatla yarın için hayal kurar, umut verir annem..
O zaman;
hiç yaşlanmayacak, o upuzun siyah saçları hiç beyazlamayacak,
hastalanmayacak sanırdım..asla zaman onda işlemeyecek..
Hani derler ya, su gibi akıp geçer zaman diye..
Geçti..
Göz açıp kapayıncaya kadar..
Yarınların birinde büyüdüm ben..
Benim anne olmama daha çok var ama
Annemin yanında yer aldım..
Belki başka şehirlerde, başka pencerelerde ama yağmurlu günlerde
ben de yarınlar için çok hayal kurdum.
Benim yarın için dilediğim, huzurlu olmaktı..
Bir çocuğumun olmasıydı..
pencerenin cam kenarında kucağımda oturtup
yağmuru izleyebilceğim beraber..:(
Anneme benzemedim..
Onun hiçbirşeyi yoktu ama hayalleri vardı,
her şartta güçlü yüreği, umutları vardı..
Benim herşeyim var ama umudum yok..
Beklediğim bir yarın bile yok..
Nasılsa gelecek ya yarınlar,
süpriz olsun bari diyip
beklemek avuntumuz oldu..
itiyoruz hep hayatı..
ertelenmiş düşler, briktirilen kenarda kalmış hayaller..
Düşünüyorum da; ne de çok yoruluyoruz..
ne anlamsız bir çaba şu insanoğlundaki?
Ne kadar yük bindirmişiz sırtımıza,
ve ne kadar çok şey yüklemişiz yarınlara?!
Durmadan bir koşuşturma..
Daha şimdiden yarının kredilerini tüketmişiz..
Beklediklerimiz var hep, beklentilerimiz
kaybettiklerimizden habersiz..
Ne olacak? Okulu bitireceğiz belki..
Belki patron olup işimizi kuracağız..
Anne yada Baba olacağız..Gelin yada Damat..
Zengin olacağız..Yaşlanacağız..
Emekli olacağız..
Çocuklarımız büyümüş, masraflarımız çoğalmış,
sıkıntılarımız, öfkelerimiz küçülmüş olacak..
Sürgün bir hayatın yorgunları olarak
dingin bir hayatın koynunda sere serpe yatacağız..
Ta ki son gün son nefes gelene kadar..
En değerli hazinemiz, ömrümüz gidecek
saçlarımız beyazlayacak,
belimiz tutmayacak, dişlerimiz olmayacak belki..
Yıllarla beraber çocukluğumuz, gençliğimiz,
çocuklarımız gidecek elimizden..
Annemiz babamız olmayacak belki yarın..
Yarın bugünün aynısı da olmayacak
ümitlerin harman yeri de..
Sürekli dolanıp durup kendimizi arayacağız yarınlarda,
aslında hayatta..
Çok koşacağız, çok yorulacağız..
ağlayacağız çok..
terk edecekler bizi..
görmezden geleceğiz..
çok önemseyeceğiz..
hayat akıp giderken
gün gelecek o kadar rahat ve huzurlu olacağız ki
hayal edecek hayallerimiz bile olmayacak..
...........
Yalnızlık yağmurla birlikte hüzün doldururken içime,
ben hayata ve yarınlara dair sorgulamalar yapıyorum
hala yüreğimde..
Şiddetlendikçe yağmur,
damlaların cama çarpışı artıkça
bırakıyorum bende dizginlerini yüreğimin..
akıp gidiyor benim de içimdeki umutlar
bir nehir misali, büyük denizlere
yağmur suları gibi..
Oysa umuttur hayat, direnmektir bilirsin..
yaşam meydanında bu savaş tek kişiliktir
Ve vurulan her darbe aslında kendinedir
Ve hayat,
büyüdükçe kararan hayatlar,
kaybolan ümitler
ve tebessümle yağmuru izleyen çocuğun büyümesidir..
İstanbul'u hüzün kaplamış sanki..
Pencere camının önündeyim..
yağmuru izlerken
çocukluğuma doğru yolculuğa çıktım
Henüz 5 yaşındayım..
cama burnumu yapıştırmış
dışarıyı
yağan yağmuru izliyorum
çocuk gözlerimle..
camın buğusuna anlamsız şekiller
çiziyorum arada..
Yağmurlu kapalı günlerde
dışarı çıkması yasaklanan
her çocuk gibi
hafif bir buruklukla
evde oturuyorum
cama çarpan damlaları takip eder,
tatlı bir tebessümle bir süre sonra
hayallere dalardım..
Mutfakta olan annem bir süre sonra
seslenir, benden ses çıkmayınca kontrol etme
ihtiyacı duyup odaya gelir,
beni kucağına alıp oturtur,
umut dolu cümleler kurardı..
''yarın sen kocaamaann bir kız olacaksın,
okula gideceksin, çok güzel bir kız olacaksın,
mutlu bir hayatın olacak'' diye gözyaşları içinde
yarı inanç yarı umut kokan cümleler kurardı..
Anlamazdım..
-'' Yarın nedir anne '' diye sorduğumda
''uyuyacağız uyanacağız, yarın olacak'' derdi..
Günler, aylar, yıllar..
birbirini kovaladı..
Zaman hızla geçti..
Çok uyuduk, çok uyandık..
Bir sürü yarınlar oldu..
Bir sürü..
Annemin hayalleri gerçek oldu mu,
gelecek günler ne gösterir, neler var yaşanacak bilmiyorum
ama hala inatla yarın için hayal kurar, umut verir annem..
O zaman;
hiç yaşlanmayacak, o upuzun siyah saçları hiç beyazlamayacak,
hastalanmayacak sanırdım..asla zaman onda işlemeyecek..
Hani derler ya, su gibi akıp geçer zaman diye..
Geçti..
Göz açıp kapayıncaya kadar..
Yarınların birinde büyüdüm ben..
Benim anne olmama daha çok var ama
Annemin yanında yer aldım..
Belki başka şehirlerde, başka pencerelerde ama yağmurlu günlerde
ben de yarınlar için çok hayal kurdum.
Benim yarın için dilediğim, huzurlu olmaktı..
Bir çocuğumun olmasıydı..
pencerenin cam kenarında kucağımda oturtup
yağmuru izleyebilceğim beraber..:(
Anneme benzemedim..
Onun hiçbirşeyi yoktu ama hayalleri vardı,
her şartta güçlü yüreği, umutları vardı..
Benim herşeyim var ama umudum yok..
Beklediğim bir yarın bile yok..
Nasılsa gelecek ya yarınlar,
süpriz olsun bari diyip
beklemek avuntumuz oldu..
itiyoruz hep hayatı..
ertelenmiş düşler, briktirilen kenarda kalmış hayaller..
Düşünüyorum da; ne de çok yoruluyoruz..
ne anlamsız bir çaba şu insanoğlundaki?
Ne kadar yük bindirmişiz sırtımıza,
ve ne kadar çok şey yüklemişiz yarınlara?!
Durmadan bir koşuşturma..
Daha şimdiden yarının kredilerini tüketmişiz..
Beklediklerimiz var hep, beklentilerimiz
kaybettiklerimizden habersiz..
Ne olacak? Okulu bitireceğiz belki..
Belki patron olup işimizi kuracağız..
Anne yada Baba olacağız..Gelin yada Damat..
Zengin olacağız..Yaşlanacağız..
Emekli olacağız..
Çocuklarımız büyümüş, masraflarımız çoğalmış,
sıkıntılarımız, öfkelerimiz küçülmüş olacak..
Sürgün bir hayatın yorgunları olarak
dingin bir hayatın koynunda sere serpe yatacağız..
Ta ki son gün son nefes gelene kadar..
En değerli hazinemiz, ömrümüz gidecek
saçlarımız beyazlayacak,
belimiz tutmayacak, dişlerimiz olmayacak belki..
Yıllarla beraber çocukluğumuz, gençliğimiz,
çocuklarımız gidecek elimizden..
Annemiz babamız olmayacak belki yarın..
Yarın bugünün aynısı da olmayacak
ümitlerin harman yeri de..
Sürekli dolanıp durup kendimizi arayacağız yarınlarda,
aslında hayatta..
Çok koşacağız, çok yorulacağız..
ağlayacağız çok..
terk edecekler bizi..
görmezden geleceğiz..
çok önemseyeceğiz..
hayat akıp giderken
gün gelecek o kadar rahat ve huzurlu olacağız ki
hayal edecek hayallerimiz bile olmayacak..
...........
Yalnızlık yağmurla birlikte hüzün doldururken içime,
ben hayata ve yarınlara dair sorgulamalar yapıyorum
hala yüreğimde..
Şiddetlendikçe yağmur,
damlaların cama çarpışı artıkça
bırakıyorum bende dizginlerini yüreğimin..
akıp gidiyor benim de içimdeki umutlar
bir nehir misali, büyük denizlere
yağmur suları gibi..
Oysa umuttur hayat, direnmektir bilirsin..
yaşam meydanında bu savaş tek kişiliktir
Ve vurulan her darbe aslında kendinedir
Ve hayat,
büyüdükçe kararan hayatlar,
kaybolan ümitler
ve tebessümle yağmuru izleyen çocuğun büyümesidir..
11 Ekim 2011 Salı
Don juan's : (Love Killers)
Don juan'lar..
Aslında çapkınlığın,
''ıssız adam'' akımının global ismidir
Çoğunlukla yalnız yaşarlar..
özellikle tercih eder..
Böyle yaşamayı seçer,
etrafı çok kalabalıkta olsa
bir izole durumu vardır
başkasını hayatında istemediği gibi
başkasının hayatında yer de edinemez,
istemez..
ayakbağı olarak görür..
tam bir metropol adamıdır.
sorumlu olmak istemez hiçbişeyden
yalnızlığı özgürlük zannedip
aşkmış sevgiymiş sallar silkeler atar yüreğinden.
aşık olmak, sevmek gibi şeylerle uğraşmaya ne iştahı ne zamanı vardır
çünkü adı üstünde o tam bir 'donjuan' dır..
prensiplerine aykırıdır bir kere..
benmerkezcildir,bireyselliğine düşkün
bu ıssız adamlar,
asla karşı tarafın duygu ve düşüncelerine
önem vermez,takmazlar
Gider takılır, eğlenir,gezer
hatta kendilerine derinden aşık olanları bile bulurlar
şanslıdırlar.
ama aslında biri içlerine dokunacak,
onu sahiplenecek,
onu sadece 'o' olduğu için sevecek diye
içten içe korkarlar,
asla yansıtmazlar ama bu gizli korkuları hep vardır
günübirlik sadece 'cinsellik' üzerine dayalı ilişkileri
vardır,öle de olsun isterler..
düzenli bir hayattan özgürlüğünü yitireceği
düşüncesiyle kaçar..
kendisini sevecek,aşık bir kadından korkar,
korkar bağlanmaktan..
macera sever o, heyecan sever,
elde etmek ister..
koşullarında yaratıcı,entellektüel,romantik olan
bu adam, elde ettiğinde en güzel,en hoş,en akıllı kadın da olsa
elinin tersiyle iter, önemsemez,takmaz,sallar hemen..
öyle boş adam da değillerdir
her konuda bilgisi,tecrübesi,öngörüsü mutlaka
bir fikri vardır
ama iş aşka gelince sınıfta kalır..
yani teorisi zehirdir de, pratiği sallanır..
çekicidirler..
kendilerini toplum içinde sevdirmesini bilirler
hemen dikkat çekerler
derinden bağlı,sadık,kendisine aşık olacak
kadını da bulurlar
aslında şanslıdırlar
çünkü böyle 'don juan'lara çantada keklik tir
aslında kendisine aşık kadın..
ruhunu alır senden,kendine bağlar
bir süre sonra ipler onun elindedir
fare gibi kemirir,
iliklerine kadar
sen hiçbirşeyin farkına varmadan
aptal aşık modunda hep 'O' dersin,
başka birşey görmez gözün..
Halbuki adam çok başka boyuttadır,
seni önemsediği de sevdiği de yoktur..
o yalnızca kendini düşünür,
kendisini sever,önemser..
defalarca üzülür,kırılırsın..
ruhunun en dip noktalarına kadar
içini kanatır,acıtır ama umursamaz
sen hala 'sevdiğim adam' der koşarsın..
fedakarlık yaparsın,
bilirsin ki özveri gerekir
susarsın..bazen ağlarsın, bazen bağırırsın,
bazen kavga edersin,çığlıklar atsan da duymaz
sevgi koridorları paslı biryerlere ulaşmaya çalışıyorsundur
kişiliğini,kadınlığını,varlık olarak seni hiçe sayar
ve sen hala oturup salak gibi ağlar,
'bunu bana nasıl yapar, bunu bana nasıl söyler' diye
üzülür,ağlar,kendini yıpratırsın..
ruh olmayan yerde ruh, vicdan olmayan yerde
vicdan ararsın,adalet ararsın!..
halbuki adam ne seni düşünüordur,
ne sevgini ne bişiyi..
seni üzmesini,kırmasını,acı çektirmesini
unutur sineye çeker,yine gider,yine sevmeye
devam edersin herşeye rağmen
ama Tanrı,Allah,Tabiat vs.(neye inanıyorsan)
artık ders alman gerektiğini göstermek ister
sana onun sana göre olmadığını,
sana kötü geldiğini anlaman için bir 'iz' gerektiğini
artık sana 'dank' etmesi gerektiğini
en sonunda sende kalıcı bir 'iz' bırakarak anlatır..
çünkü her sızı da, her o yara ya baktığında
onu hatırlamanı ve anlamanı isteyecektir
Sonunda;
haksızlığa uğradığını düşünüp
seninle oyuncak gibi oynandığını anlaman,
karşındakinin ruhsuz bir donjuan olduğunu anlaman
çok sürmez ve herşey yerine oturur
'angelus' film karakteri gibi
kötü ama eğlenceli çekici melektir
ve perde kapanmıştır.
Aynı ıssız adam filminde
Ada'nın Alper'e unutulmaz sözü gibi:
''Karda donmak üzeredirler
ama uyku tatlı gelir! ''
Başlarda onunda umrunda değildir
ayrılıkmış,sevgiymiş zaten umursamadığı için
hoşuna bile gider..
Çünkü zaten kendisine bağlanan,aşık bir kadından,
sorumluluktan içten içe korkan adam;
her türlü huzursuzluk ve sorunlar çıkartarak bile bile
en sonunda kadını kendisinden uzaklaştırmayı başarmış,
kadının 'yeter' deyip çekip gitmesini sağlamıştır
Çünkü kadın hassas duygusal bir varlıktır,
hele de kendisine aşık,sadık ve bağlıdır
kendisi bırakamaz,üzerine o sorumluluğu almak istemez
ama yıldırmaya uğraşır ve en sonunda başarır
Bunu anladığın andan sonra,
bir akşam sevdiğin adam seni arar,telefonu açmazsın,
bir daha arar,yine açmazsın.
Final günü gelmiştir ve sen o telefonu bir daha hiç açmazsın..
Çünkü ilişkin için verdiğin özveri
ve gitmekle kalmak arasında verdiğin mücadele o kadar yormuştur ki
kalbini,
yokluğunu yanındayken çektiğin çileye tercih edersin!..
Onlar dünyanın ve toplumun
''erkeksin, hızlı yaşamalısın''
baskıları altında ezilirken
film şeridi gibi hayat geçer hiçbirşey anlamadan,
filmin sonunun geldiğini anladığında
film çoktan bitmiştir..
Adam filmin tekrar başlaması için
sinemada aynı koltukta beklemektedir,
oysa film çoktan başka salonlarda oynatılmaya başlanmıştır!!..
Mutluluklarını hızlı yaşayan erkek,hüzünlerini,kederlerini
acısını yavaş yavaş yaşar..
Çünkü tüm güzellikleri tüketmiştir
geriye kalan uzun zaman için
yalnızlıktır..
Sadece yalnızlık!..
........
Aşk giderse ne kalır geriye?
Issız bir yaşam,
ıssız bir adam,
ıssız bir şehir belki de...
..............
7 Ekim 2011 Cuma
Hayat Oyunu..
Herkesin bildiği yollardan geçiyorum
kör,sağır,dilsiz..
engebeli, zor ama çekici..
gizli olan yasaktı..
saklıda kalanın bedeliydi acı.
Bir resimdi bu;
huzura hasret, sükunete durulan..
dimdik..
Ve hayat, yalancıydı.
Akıllı bir oyuncu,hayat
ve sen her seferinde sürüklenen olmamak için direnen
içinde sessiz çığlıklar biriktiren piyon..
Bazen öyle olur ki hatta
kaybolursun..kimseniz yok gibi gelir..
yalnızlık içinde yokolursun,
tek başına,kayıp..yıkık..
özlersin..
kaybettiklerine sarılırsın..
özgürce ağlarsın..
geç kalmışlıkların ortasında
hatıraları seversin..
........
Zaman geçer..
biriken gönül nemini salarsın
özgürlüğün sonsuz uzağına..
hoyratça savrulan zaman,
alır sızıları,koyar yerine içsel avuntularını..
Havlu atmayı mazaret olarak algılarsın..
Anlarsın ki,bir zafer değil savaş alanı
ve mücadele etmek zorundasın.
kimi azdan, kimi çoktan
kimi vardan, kimi yoktan imtihanda.
yıpranmışlığın telafisi yok
bilirsin..
sade ve basit
hayat hiçbir zaman mükemmel değil ne de olsa
zamanın koridorlarında arta kalan geçmişin
ve bugün;
aklımın kıvrımlarında yaşanmamış zamanları süpürüyorum
bağışlıyorum bugüne kalmayanı ve yok olanı yarına
ömrüne kök salmışsa da hüzün ve acı
yaralanmaya en müsait yanlarımla koşuyorum yine;
Henüz kopmadığıma göre hala tutunuyorum!..
kör,sağır,dilsiz..
engebeli, zor ama çekici..
gizli olan yasaktı..
saklıda kalanın bedeliydi acı.
Bir resimdi bu;
huzura hasret, sükunete durulan..
dimdik..
Ve hayat, yalancıydı.
Akıllı bir oyuncu,hayat
ve sen her seferinde sürüklenen olmamak için direnen
içinde sessiz çığlıklar biriktiren piyon..
Bazen öyle olur ki hatta
kaybolursun..kimseniz yok gibi gelir..
yalnızlık içinde yokolursun,
tek başına,kayıp..yıkık..
özlersin..
kaybettiklerine sarılırsın..
özgürce ağlarsın..
geç kalmışlıkların ortasında
hatıraları seversin..
........
Zaman geçer..
biriken gönül nemini salarsın
özgürlüğün sonsuz uzağına..
hoyratça savrulan zaman,
alır sızıları,koyar yerine içsel avuntularını..
Havlu atmayı mazaret olarak algılarsın..
Anlarsın ki,bir zafer değil savaş alanı
ve mücadele etmek zorundasın.
kimi azdan, kimi çoktan
kimi vardan, kimi yoktan imtihanda.
yıpranmışlığın telafisi yok
bilirsin..
sade ve basit
hayat hiçbir zaman mükemmel değil ne de olsa
zamanın koridorlarında arta kalan geçmişin
ve bugün;
aklımın kıvrımlarında yaşanmamış zamanları süpürüyorum
bağışlıyorum bugüne kalmayanı ve yok olanı yarına
ömrüne kök salmışsa da hüzün ve acı
yaralanmaya en müsait yanlarımla koşuyorum yine;
Henüz kopmadığıma göre hala tutunuyorum!..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)