25 Aralık 2010 Cumartesi

Paramparç(aşk) ve Aciz bir gece..

Kuş uçmaz kervan geçmez şehirler gibi buruktu yüreğim..

Her tarafta tuhaf azap dolu bir sessizlik..

Ağaçlar yollar sessizliğe bürünmüş,herşeyde ince bir sitem vardı..

Evler,Binalar donmuş,taşlar çatlamış,yüzüm yıpranmıştı..Güneş inadına batmaktaydı,

yağmur çoktan terk edip yalnızlığa mahkûm etmişti beni.

Bedenim acı üstüne acı çekiyordu, ruhum ise paramparçaydı.

Attığım her adımla birlikte içimi içime gömüyordum.

Tüm şehir solmuştu ve ne zaman çıkıp bir iki saat yürümeyi düşünsem boş caddelerde,

ayakkabılarımın sesi yırtıyordu kulaklarımı.
Terk edilmiş barakaların yanından geçip dolu gözlerle izliyordum boşluklarını.

Eve döndüm.

En koyu boyalarımın canını sıkıp çıkarttım tüplerinden ve şiddetle yürüdüm tuvalimin üzerine.

Biraz daha siyah, biraz daha, daha fazla aslında ve koyu kırmızı, en kırmızı, en soğuk tonları yalnızlığın…

Kazırcasına beynimin diplerini döküyordum düşüncelerimi.

Bu şehri yeniden var etmeliydim ve edebilirdim.

Daha hızlı, daha güçlü, daha hırslı vurmalıydım her fırça darbesini.

Tüm otobüsleri bu şehirden geçirmeliydim,

her yeri siyah ve koyu kırmızıya boyamalıydım ve tüm boş barakaları doldurmalıydım şarapçı sanatçılarla.

Nefes aldım.

Yerimden kalkıp uzaktan baktım resme.
Biraz daha öfke bulmalıydım ve kusup bilinçaltımı, alt üst etmeliydim tüm sessizliğini bu şehrin.

Sert olmalıydı bakışları kahramanlarımın, kendilerine bakanları korkutmalıydı renklerimin her tonu.

Şarap içtim.

İçtiğim her kadehte içimi içime gömdüm ve kendi çiçeklerimi kendim söktüm içimden.

Işığı kapattım.

Uyumalıydım ve uyandığımda hırsla doğan bir güneş bulmalıydım bu şehirde.

23 Aralık 2010 Perşembe

Yalan Sev(iş)meler.../ (Avuçlarımda kanayan Aşk!..) /

Sustum...

Patlamaya hazır bir volkan gibiyken içim...


İçimde güzel anlar büyütmeye çalıştım,

acı bir serzeniş kalbimi ağrıtırken oysa..

Kaçmak istedim...

Uzaklara ait olmak..

Yaslayıp başını düşüncelerinin seni götürdüğü o uzak diyarlara..

orda durdurmak saatleri..

kendinden kaçmak....aslında yabancılaşmak...




Bir yerlerde var olma sızısı;

ve başka yerlerde yok olma..

sonsuz yalnızlıklar...

kurumaya yüz tutmuş hayaller..

dondurulmuş sevgiler,ümitler..



Belki de karşılaşmamak için kanayan korkularımla

dokunamadım yeniden parmak uçlarına

yahut olamadım seninle

sevemedin beni

kanamakta olan avuçlarımla



Kendinden sıyrılıp bir başka ruh giymek

Sevmeye çalışmak birşeyleri

aşkın kutsallığına inanıp,

neye taptığını unutmak..

bağlanmak..

O'nda kaybolmak..

bir heyecan,bir sevinç,

bir korku

belki de anlamsız bir çaba..



Bir taraf yanardağ alevi

Kaskatı bir duvar sanki diğeri

Anlamaya çalışmak herşeyi..

........


alışılmış katılık..

yitirilmiş ruhlar..

karanlık kadar kapalı sevişmeler..

ruhsuz boşalmalar.

adsız birbirine açılan vücutlar

uçurum kenarına bırakılıp kaçılan ruhlar..

derinlerimizde eriyen buz dağları..




_belki de sözün kısası_

Çok da şey anlat(a)madan

sövemeden içimi acıtanlara

dökemeden beynimi bakışlarına

ya da sevemeden beni

Öylece kanadı avuçlarım...


19 Aralık 2010 Pazar

Bazen yalnızlıktır tecrübeleri sessiz kılan..

çıkmazlar,kavgalar içimde

düşerken boşluğa ben,

sen umarsız gülüş ardında çekip giderken

ve sen kaçarken kendinden

ben yine sessiz kahramanlarımı

sonsuz isyanlarımı çiziyorum


yalnızlık uçlu fırçalarımla

küçük umutların ilerisine geçemeden,

büyütemeden..


geçmişin uyuşuk pençesinden

kurtulamayan endişelerden

başka birşey değildi..


acıtmıyor,merak etme

acımıyor da..


içselleştirdikçe büyüttüğüm

kaybolduğum bir duygu

büyüyen bir olgu

çabalamak

ve çabaladıkça yalnızlaşmak

film gibi

kurgu hatasız,sahne çekimsiz

yalnızca oyunculuk

başrolde yalnızlık

ve son


Ve aynı yerden yola çıkıp

aynı sonlara dönmek

aynı çıkmazlara girmek

kendi yaptığın basamaklarla

kurtulmak kuyulardan


gözyaşlarda biriktirilen

derin bir sevginin gölgesinde kalan

ve kırılmış kalbinin içinde beslediği

yalnızlıktan başka bir şey değildi..

Sessiz Çığlık


Çığlık çığlığa bir öfke bu

kendi ruhuna dönük,

arka kapıdan bakmak gibi hayata,

tam anlamı olmayan

eksik,yırtık ve donuk..


geçmişe dayanan derin ve yaralı bir aşk çökeli..

sonu muamma,

arada derede kalmış,

yer ile gök arasında

herhangi bir şehirde

ve duygusal salınımların

çalkantıların

yaşandığı bir gecede

kimi kimsesi olmayan

kendi haricinde..


zaman..

akıp giden bir nehir..

her an düşebilmek gibi yani

etraftaki seslerden sıyrılabilmek,

kendimiz olmak biraz..

çoğalabilmek..

oysa tek mesele var

sıkı sıkıya tutunabilmek!...

17 Aralık 2010 Cuma

Hayat Maratonu

Hile yapıyoruz hala oyunlarda

oyuncakları bıraktık,

sahte ruhlar üzerimizde

aşk platoniği geçeli çok oldu artık

şarkılar eskiden çok çok uzakta

koştukça yoruluyoruz sessizliğin peşinde

yalnızlığın solgun,somurtkan yüzünde

öylesine geceye dair,aşka yaren

umutlarla ve heyecanla ekilen

bir hayatın tam da ortasında


-aşkla

-ayrılıkla


hep ikisinin bir arada olduğu aralarda takılacaktık

gelgitlerin yüksek,girdapların tehlikeli olduğu bu suda

şimdi durulduk,biraz da yorulduk

ardı sıra parantezlerin arasında kalmaktan


-büyük harfle

-küçük harfle


önce kafamızı karıştıran aşkları ıskaladık birer birer

yalnızlığa sardık hayallerimizi bir sigara gibi

ucundan yaktık,soğuk havanın herhangi bir kesitinde

(içimize çektik sorgusuz)


yaşamak adına çizdikçe resimlerimizi

yazdıkça yazılarımızı

çektikçe filmlerimizi

ve söyledikçe şarkılarımızı

yaşayacaktık

..............

.............


yanılıyor muyuz yoksa?!

kabus mu bunlar inceden terleten


Yalnızlık ço__k oluyor bu sıralar!...

sussan suçlusun,konuşsan yalancı

en iyisimi gitmek düşüncelerden

uçsuz bucaksız düşlere

uzak şehirlere..

....
....


Önce koştuk, sonra yorulduk, tam dinlenecekken

bir maraton daha başladı yalnızlığa dair..

10 Aralık 2010 Cuma

''Issız Adam'' lar...


''Yalnız''dırlar...

Kalabalıklar içinde yalnızlardır..

Çok dostu yoktur,

etrafı kalabalık olsa da..

özellikle ister böyle yaşamak..

Başkalarının hayatında yer edinemez kendine..

Kendisinden gayrısını ayak bağı olarak gören 

bu metropol adamı

sorumlu olmak istemez hiçbirşeyden

yalnızlığı özgürlük zannedip

aşkı yüreğinden sirkeleyip atar..

onun kız tavlamak,aşık olmak gibi

şeylerle uğraşmaya ne zamanı,ne iştahı vardır

Daha doğrusu bu, prensiplerine aykırıdır

Çünkü adı üstünde o -ıssız adam- dır..


Biri yüreğine dokunacak, onu sahiplenecek

onu sadece 'o' olduğu için sevecek

diye içten içe korkar

Günübirlik, sadece cinsellik üzerine dayalı ilişkileri vardır

Gizli korkuları vardır

Düzenli bir hayattan özgürlüğünü yitireceği düşüncesiyle kaçar

Kendini sevecek aşık bir kadından korkar

bağlanmaktan..

Macera sever o, heyecan sever, elde etmek ister

Koşullarında kendisine en güzel,en akıllı,en hoş kadın çıksa da 

elinin tersiyle iter,o heyecan arar..



öyle fazla boş bir adam da değildir..

hobileri,meşgaleleri vardır

 her konuda bilgisi,öngörüsü,tecrübesi veya mutlaka bir

fikri vardır.

İş aşka gelince sınıfta kalır,

yani teorisi zehirdir de,pratiği sallanır.



Ada'nın Alper'e unutulmaz sözü gibi:

''Kar üzerinde donmak üzeredirler

ama uyku tatlı gelir''


Onlar dünyanın ve toplumun ''erkeksin, hızlı yaşamalısın''

baskıları altında ezilirken film şeridi gibi hayat geçer hiçbirşey anlamadan,

filmin sonunun geldiğini anladığında film çoktan bitmiştir..

Adam filmin tekrar başlaması için sinemada aynı koltukta beklemektedir,

oysa film çoktan başka salonlarda oynatılmaya başlanmıştır.

Mutluluklarını hızlı yaşayan erkek,hüzünlerini,kederlerini

acısını yavaş yavaş yaşar..

Çünkü tüm güzellikleri tüketmiştir 

geriye kalan uzun zaman için 

yalnızlıktır




Aşk giderse ne kalır geriye?

Issız bir yaşam,

ıssız bir adam,

ıssız bir şehir belki de...



6 Aralık 2010 Pazartesi

Aşk Salınımları...

Basit bir yalnızlıktan öte susuşlar..

Çıkmaz sokaklar

ters giden birşeyler var

beyni kemiren küf tutmuş hayaller..

Anlatmak istediklerim var sana

kendimden izin almadan hem de



-genç bir kalbim,yaşlı bir beynim

 sorunlar ve hayat arasında sıkışmışlığım

kaybolup gidemeyen gözyaşlarım

sana uzatıp büyüttüğüm çiçeklerim

mevsimlerim var,arasına hüzün sakladığım

paylaşmak istediğim bir kadeh şarabım

yalın,riyasız hayallerim

silmeye çalıştığım yanlışlarım

kanamalı yalnızlıklarım

uzun uzadıya sessiz çığlıklarım

suskunluklarım

anlatmaya çabalayıp ta anlatamadıklarım

bir de

beraber tüketmeye bir tek sana izin verdiğim yıllarım

ve üstü kapalı mahremiyetlerim var



çırılçıplak çocukluğum

aynam var beni sana gösteren

zaman zaman beni saklayan maskelerim

yazılarım ve şiirlerim,devrik gülüşlerim

resimler var ötesini çizdiğim zamanların

ve hepsi sıradan şey bunların

ve ben gibi,bütün sıradanlıklarım

bana söylemek istediklerin var

kendinden izin aldığın zaman





...

''Biz büyüdük ve kirlendi dünya!..''

Kanayan dizlerim yok artık

daha çok yüreğim sızlıyor..

dizlerimin kanaması pahasına erik ağaçlarına tırmanamıyorum..

dalların ucundaki eriklere uzanırken ki heyecanım yok..

Yağmur yağıyor ama ''çiçekler büyüyor'' diye sevinemiyor

üzerim ıslanıyor diye kızıyorum!..

Toprağı karıştırmayı,çanak çömlek yapmayı

kumdan kaleleri bıraktık,ellerimiz kirlenir diye..

Büyüdük...

Düşler kuramıyorum artık,bulutların beni başka evrenlere taşıdığına inanıp

çiçek toplamayı unuttum..

kocaman kalpler çizip buruşuk kağıtlarla oynayıp sonra babama gözlerini kapatmasını söleyip

yaptığım şekiili kağıdı büyük süpriz heyecanıyla verdiğim günler geçti..

Büyüdük..


Sokakta bulduğum yavru aç kediyi doyurmak için koşarak bakkala gidip cebimdeki son harçlığa kadar verip süt aldığım

ve onun süt içisini zevkle seyrettiğim günlerin şevki yok yüreğimde..

Çocuktuk....

Şimdi Büyüdük..

Çocuk cesareti yok artık

gerektiğinde susmayı idare etmeyi öğrendik..

büyüdük..

geceleri beni, ailemi ve bütün insanları yılandan, akrepten, canavarlardan, bir de karanlıktan koruması için dua etmiyorum

artık,daha derin korkular,kaygılar yerleşmiş yüreğime..

Döönüpte bakınca o masumiyet yıllarına

mızıkçılık yapasın gelir,çocukluğa dönesin gelir

hatta hep orda kalasın..

.....

....

ve dudağında yarım bir ezgi..

üstadın dediği gibi:

-Biz büyüdük ve kirlendi dünya!..

Ve Hayat..Hep bir adım geride!..

Değişiyor mevsimler..

Aylar,yıllar birbirini kovalıyor..

Mevsimler yer değiştirirken, nerede olduğumuzu bilmeden koşturup duruyoruz..

Her seferinde acıyan ruhumuz olurken, bedenimizi saymıyoruz bu karmakarışıklıkta.

Yaş alıyoruz(?!)..yaşlanıyoruz..

Kimi zaman yalnızlaşıyoruz..Kimi zaman çoğalıyoruz..

Adını unutup yaşadıklarımızın ölüyoruz ara sıra,kayboluyoruz tanıdık çehrelerimizde

ve susuyoruz belli belirsiz.

İleriyi düşünüp hayaller kuruyoruz, kanayan geçmişimizken..

acısını dindirdiğine inandığımız yalnızlıklara inat geleceğimize dalıyoruz..

Oysa büyüdük hepimiz ve artık çocuklara bıraktık oyunlarımızı ve oyuncaklarımızı,

hayatla oynamaya devam ediyoruz..

Kimi zaman başka hayatlara oyuncak olurken hayatlarımız,

kimi zaman da oyun oluyoruz kendi hayatlarımızda..


Düşüyoruz bazen..acı çekiyoruz,

ve yok oluyoruz..

Dağılıyoruz zaman zaman..

Uzak diyarlara gidiyoruz..yabancı şehirlere..

yozlaşıyoruz belli belirsiz..

Unutuyoruz hayallerimizi,kırılıyoruz ara sıra..

Engellerimizden kurtulmak için  hayaller kurarken

başka dünyalar herzaman yalnızlığında senden uzaklaşıyorlar..

Seviyoruz..sevmenin yetmediğini de biliyoruz..

sevmeye çabalıyoruz..ya da çok severken kaybediyoruz..

Biz hiçbirşey olamadığımızdan ötürü, herşey bizi biraz daha yalnızlaştırıyor

Oysa farkında olmadıklarımız..

kanayan yalnızlıklarımız..tekil aşklarımız..

herşey olanlar,aynı zamanda hiçbirşey gibi duranlar..

maddeler ve manalar..

şu fizik..şu kimya..

Şu asfalt yol..

içi boş hayvan bedenleri..

derisi yüzülmüş ruhlar..

soğuk sevişmelerin sıcak dışavurumları..

tenlerin kaybolmayan kokuları..

işitilmeyen suskunluklar..

..............
..............

Ve ruhumun en koyu karanlıklarında beslediği ışığın bile yetmediği

yetemediği

yalnızlık...

29 Kasım 2010 Pazartesi

Güncel Zaman Eklentileri..

 Tedavülden kalkmış çok eski bir kağıt parayız biz,

defalarca harcanmış, yıpranmış ve neticede çok kullanılmışız.

Şimdi ise antikacılar peşimizde ve bizi saklamak için yarışıyorlar,

oysa zamanında bir sinema biletine bile yetmiyorduk biz.

Şimdi bir sinemayı bile satın alabiliriz ama haketmediğimiz bir değer karşılığında.

Zaman gözyaşlarımızın bedelini ödeyecek kadar cömert olsaydı keşke,

o zaman bir sinema bileti değil de

bir elma şekeriyle de mutlu olurduk zamanın herhangi bir diliminde..."

Yitik Aşklar!..

Aşkın ruhunu yaktığı bir gün anlarsın

mevsim baharı gösteriyor olacak nihayet

Kalbin hızlı atacak,

Hayata farklı bakacaksın

Bir bir düşünmeye başlayıp bir kerede çözmeye çalıştığın sorunların yerini

günü birlik endişeler alacak

Daha coşkulu, daha heyecanlı olacaksın



.......

Sonrası mı..

Kazandıkların yalnızca bir resim

vakit kaybetmeyi de öğretecek

Zamanla sararacak herşey

mevsim sonbaharı gösteriyor olacak nihayet

Ruhun bedenini ayakta tutacak,


Bir gün herşeyi kazandığında

ayağın kayacak,tökezleyeceksin

hayat yüzleştirecek seni

Vakit seni seviştiğin zamanlarda yalnız bırakırken,

sen sevginin ne olduğunu anlamaya çalışacaksın

 silmeye çalıştıkça artacak gözyaşların

ta ki ağlamamayı öğrenene dek

zaman senden akıttığı yaşlarla büyütecek acı tohumlarını

ve bir gün hepsini sana verecek geri,

tekrar ağlatacak seni,

ağlamamayı öğrenmiş olsan da tutamayacaksın kendini

yanmaya başlayacaksın,çırılçıplak kaldığın an

yandıkça azalmaya, azaldıkça kaybolmaya

kayboldukça unutulmaya...

ve zaman seni de kaldırmış olacak tozlu raflarına

Tozlandıkça eskiyeceksin

tıpkı güneşten sararmış perdeler gibi..


.........

..........

Hiçbirşeyiz...hiçbirşey

Çoğalamıyoruz aşka

Hiçliğimize rağmen yaşıyoruz

yalandan da olsa koşuyoruz

Çok sevmedik,çok ağlamadık belki de

her batışında ruhumuzu acıtan dikenlerimizi sevemedik

sözlerimizle büyütmeye çalıştık

bedenler sevişti yalnızca,ruhlarımızı saymadık

beynimizi haykırdık..

seviş getirdik bedenlerimize,

üstümüzü sıyırıp sadece..

üşümemeye çalıştık hep

aşkın en soğuk olduğu gecelerde

yapayalnız bedenlerimizde

-soluk aldıkça eskir insanın ciğeri-

üşüdük..

ama isteyerek

ama istemeyerek

yavaşça

üzerek

yitirildik!..

Tekil Aşk!..

kimsenin değildir hatıralar

sevgiler,aşklar ve yalnızlıklar

-olduğu gibidir


herkesindir hayaller,umutlar

uzaklar,yakınlar ve yollar

-oldukları yerdedir


gözyaşları kimsesizdir

mutluluklar,acılar ve de yaşananlar

-olağan şeylerdir


zaman unutmaya çalıştıkça

hatırlanan olacaktır


güneş doğmaya devam ettikçe

hayaller yaşayacaktır


çığlıklar bedeni yordukça

gözyaşları yaşlanacaktır


aşk sıradan filmlerin

tek başrol oyuncusudur

sanmayın ki iki kişiliktir aşk

biri hep dublördür

zor olanı hep o yapar

aşk kolay bir sahne değildir

defalarca çekilir

bir kez yaşanır

'Hiç'liğin anatomisi..

Hayatın her teli yalnızlık dolu ince bir sitem aslında..

Zamanın eskittiği yorgunlar olarak yaşıyoruz


Ruhumuzun en karanlık diplerinden seslenir acılarımız, yeryüzünün en uzak köşelerine kadar..

Buruşturup atılan rujlu bir genç kız mendili gibidir aşk; avunup durur ruh,

bedense hep zayıf, hep ayakta..


Hep susuyoruz hayata dair kemikleşiyoruz..katılaşıyoruz adeta

hayata dair bir küçük not düşüyor her günümüzden..


_vakit ölme vakti değil,

sana acı veren ne varsa herşeyi öldürme vakti!


Herşey gibi, herkes gibi, yalnızlık gibi, aşk gibi, zor gibi..

Hayatın koşuşturmasına sıkışmış biz gibi..

kurgulanmış yazgılarımız gibi..

Hep gibi ama hiç, hiç değil bu...



susturmaya çalıştıkça akan

gözyaşlarımıza benziyor herşey..Orospu oluyor kelimelerimiz,

bel kıvırıyor hayata, oysa çoktan kıçını dönmüş hayat bize..


-aşk acılardan büyür

kimsesiz,çaresiz

bir yanı hep eksik

siluetli ama resimsiz...

Hayat oyununda yalnızlık salınımları..

 Umutlarımızı çizip, kat be kat yorgunluk yüklüyoruz sırtlarımıza

ağır yükler, derin hayaller...

Hayata dair...Kimi zaman kural ihlali, kimi zaman ödün vermeler,

bazen de yalnızca sessizlik..

Akıp gidiyoruz kendi yalnızlığımızın atmosferinde..

Hayallerimiz basamaklardan ibaret, birine ulaşmak için diğerini kullanabilyoruz

ve acımadan üstüne basıp geçiyoruz ondan..

Koşulsız sevmeye çalışırken, koşullu kalıyor ayrılıklar..

Her defasında hastalanıyor ruhumuz ve ağır ilerleyen bir

hastalığa dönüşüyor ruhumuzda oluşan yara izleri..

İzler unutulmuyor, izler hepimizin..


Kayıp bir eşyaya dönüşüyor hayatlarımız en ihtiyacımız olduğu an kendimize,

bulamıyoruz kendimizi dağınık hayatlarımızda..Yaşlanıyoruz..

Yaşlandıkça bölünüyoruz, bölünüp azalıyoruz, azaldıkça unutuyoruz, unutuluyoruz..


Döngü aynı hep..

zaman ve mekan hep aynı..

kovaladıkça akrep yelkovanı bıkmadan, usanmadan, yorulmak nedir bilmeden

hatırlatıyor bize geçmişimizi..

Suçumuz sadece sevginin anlamını ararken yalnızlıkla boğuşmaksa,

biz güçlüyüz demeli herkes..

Hayatı anlamakla yön bulduğu vakit, neden ve sonuçlar;

hiçkimse yürüdüğü yolun yanlış olduğunu iddia etmemeli

ve inandıkları uğruna vazgeçeceklerini de göze almalı.


İnsanın en büyük korkusu yalnızlık değil, sevgisizlik olmalı.

Bir adada tek başımıza kalmadığımız sürece yalnızlık korkutmamalı bizi.



Susmak, yalnızca kaçmak değil, aynı zaman da bir büyüklüktür,

gürültüye dönüşmediği sürece..

Karmaşalar gölge gibidir, ayrıntıları içinde saklar.

Yaşamak için kendine ihtiyacın olduğu kadar başkalarına da ihtiyacın vardır,

başkalaşmadığın sürece yaşamak senin içindir.

Mutluluk içinde çoğulluğu taşır, yalnızlıksa sadece tekil bir yaklaşımdır hayata..




yazgımızın karanlığına gülerken,

engin denizler kadar derin, gelecek kadar belirsiz

gece vakitleri gibi sessiz

-içimizde ağlayan kan-

 uzak, çok uzak bir yalnızlık var

yarım yamalak anlayacağın..

Hayatsa Kastedilen!..

Hayatımıza neleri sığdırıyoruz

nelerden vazgeçiyoruz zamansız

ne kadar sevdik ki yürekten

içimiz acıyor apansız



Gün geçtikçe çoğalan koca bir yığın hayaller

yaşamaya çalıştıkça altında kaldığımız koca bir çığ..

sustukça azalan

konuştukça çoğalan

bir sessizlik bu!..



Boşver, yaşayamadıklarını

vakit yaşadıkların için geçmekte..

dönüp durursun öleee..

bırak!..son bir sözün varsa,

söyleme!..



zamanın saati yok kolunda

sonsuza dek yaşayamayacaksın

yaşlanıyor hayat da sen gibi

saçların gibi dökülecek aşkların

önce beyaz, sonra bembeyaz olacaksın



Hayatın anlamını aradığında kendini bulmalı insan

yalnızlık kadar büyük bir okyanusta

ve kazandıkların kadardır kaybettiklerin

parçası olduğun şeydedir o nokta

yaşam kadar sıcak, ölüm kadar soğuk



var olduğun sınırda tek bir gerçeklik

oluşunun yokoluşuna paralelliği




sadece ve sade...