16 Aralık 2012 Pazar

dipnot : derbi ve futbol

Taraftarlığım hiçbir zaman 'koyduk mu, gecirdik mi?!'seviyesinde olmadı..Cok sükür.

Şu derbi günleri sosyal medya tam bir leş oluyor..

küfürlü statüler, hakaretler vs.. O değil de hersey bir yana

siz düsman degilsiniz, bu da bir savaş değil, hatırlatayim dedim!

Bu nasıl bir kin, nasıl bir saygısız ağız dalaşıdır, anlamsız!!!..

Neticede GS yendi, ayrıca da dostluk kazandı.

Biraz beden kültürü please!..

Sevgiler :)

şifa'en..:)

Bugün de baktın mı, 'en son ne yazmış' diye?!


Allah şifa versin :p

duyduk duymadik demeyin :)

#ahandaburayayaziyorum 2013 benim yılım olucak!..:)

9 Aralık 2012 Pazar

beyazperde

Ne skyfall,ne digerleri..

Türk filmlerini de'uzun  hikaye' disinda siyirayim

vizyonda izlenebilir olan gidilesi

tek film bence 'cloud atlas' buarada..

iddiasiz ama güzel bir fim..

iyi seyirler!

Mevlana says

Ask, Nefsine hakim olan yigitlerin isidir!..

6 Aralık 2012 Perşembe

karalamaca..

Eskidendi efenim

o artık 'tiyatroya kimse gitmiyor,

insanlar kitap okumuyor,sinemaya gitmiyor vs..'

Sinemalarda gişe hasılatları belli

Özel tiyatrolarda da devlet tiyatrolarında da

bilet bulmak zorlaştı

Aralık oyunları için ekim sonu bilet almaya başladık..

Bilet tükendi uyarısıyla karşılaşıyorsunuz artık..

yer bulamasak ta sevindirici netice de..

Tiyatro sahneleri ve temsil sayısının artmasıyla

sanırım seyirci sayısı da arttı..

Son zamanlarda gittiğim tüm oyunlarda

dikkatimi çeken güzel bir gelişme..

boş yer yok..:)

İnsanlar artık tiyatroya ilgili..

Bu çok güzel bir haber :)



ki bu sene

Tüyap ta düzenlenen

kitap fuarında                                                          

gördüğüm

manzaralar da                                                  

hiç azımsanacak düzeyde değildi..

çoluk-çocuk, genç, yaşlı...

herkes kitap standlarındaydı..

İnanılmaz kalabalık ve

yoğun bir kitap satışı vardı..


'açıl kafam açıl' müzikali için

girişte gördüğüm kuyruk

beni hem sasırttı,

hem sevindirdi..

İnsanlar artık sinemaya da

tiyatroya da

gidiyor demek ki..

Oyunun Türkiyenin sorunlarına

aslında gelinen noktayla alakalı

hicivli bir anlatımı var..

bürokrasimizden,ülke sorunlarına

 mesajlarla dolu

bir sürüklenişi ve hikayesi..


Ama asıl beğendiğim

'Çirkin ' adlı tiyatro oyunu

tek kelimeyle muhteşem..

Sade basit bir dekor ama etkileyici bir hikaye

ve muhteşem bir oyunculukla

gözünüzü kırpmadan izliyorsunuz ki

oyuncuların bunda rolü çok fazla..


Özellikle Tolga Evren

tek kelimeyle                         

ayakta alkışlanacak

bir performans sergilemekte!..

Oyunda geçişler çok ilgimi geçti..

mekan değişikliklerini,

ışık geçişleriyle yapmaları

 ve oyuncuların tek fire vermeden

anlatımları iyiydi..

Tam bir kara mizah..

Emeği geçenlerin yüreğine sağlık!..







          

4 Aralık 2012 Salı

underlined sentences..

Kaldırıp atabileceğim şeylerden vazgeçmeyi asla yenilgi saymam.

Yeniden aramaktan, bulmaktan, yitirmekten,

 hatta bulamamaktan korkmuyorum.

Çünkü her şeye rağmen derin, kirlenmemiş bir ruh taşıdığımı biliyorum!
 

3 Aralık 2012 Pazartesi

peace and love :)

Yeşil bir manzara                                                                               







Toprak ve ağaç kokusu..












Mis gibi hava..                                   

Keyifli ortam..

















Ve Huzur...










                                                                                                   














30 Kasım 2012 Cuma

28 Kasım 2012 Çarşamba

zodiac says :p

Merkür gerilemesi sükür ki biter.. küsler barisir..
iletisim artar..kaygilar azalir..uykular düzelir..yolculuklar baslar..:)

Hadi bakalimm!..:p

26 Kasım 2012 Pazartesi

Bir kere de yanılayım ya noooluuurrr :p

Hayatta bir karar verirken                                                                      

en kötüsü belirsizlik..                                                                                                                                                                                                          
kararsızlık bence..


İşi uzatıp sürünceme de bırakmak

belki daha da kötüye gitmesine,

hayatınızı yanlış yerlere doğru sürüklenmesine

sebep oluyor..

En kötüsü de olsa

zaman sizi haklı çıkarana kadar kendinizden

hayatınızdan, kararlarınızdan,

 kişiliğinizden ödün vermeyin!..

Gün gelip arkanıza dönüp baktığınızda

 ne kadar haklı olduğunuzu anlıyorsunuz!..

Hayatımda bu zamana kadar

verdiğim hiçbir karardan pişmanlık duymadım..

hep geç yada erken olmasına kızmışımdır

Şu anda geç kalınmış ama doğru karar verdiğimi

düşünerek ama zaman yanılmadığımı göstererek

bana 'iyi ki'' dedirtiyor!..

O kadar mutluyum ki anlatamam :)))

mesleğinizi seçerken, eşinizi seçerken ya da yeteneklerinizi

tartarken mutlaka kararlı olun..

Ne istediğini..neyi neden istediğini..

neyin ya da kimin seni mutlu edeceğini..

neleri yapabileceğini..

kendini bilmek önemli!..                                                                           

gerisi çorap söküğü gibi..



Hayat gerçekten böyle!..

                                                                                  This way or That way :p





sevgiler :)



Mevlana der ki..

Yüreğinizle yaptığınız herşeyin karşılığını

birgün mutlaka alırsınız!..

karalamaca..

Bir arpa boyu ilerlemeyenleri gördükçe

''iyi ki'' dediğim çok şey var!.. :)

23 Kasım 2012 Cuma

Ne diyor şair?!

'Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış'

'Kendi yolumu çizdiğimde anladım'....

21 Kasım 2012 Çarşamba

dünden kalan anekdot :kayıp çanta

Teyzoşum aradı

Derin'im şirinem hasta olmuş..

zaten burnumda tütüyor, işten

zaman buldukça görüyorum

Hemen hazırlanıp çıktım

-ölürüm ben güzelliğime :p -

taksiye atlayıp gittim ama

iş yogunluğu bir yandan

bir elimde kol çantam,

diğer elde bilgisayar ve evrak çantam

ağırlıktan dolayı arka koltuğa attım aceleyle.

İnerkende cüzdandan ödeyip indim

yanımdaki bilgisayar çantasını alıp çıkmışım

kol çantası arkada kalmış..

-dalgınım bu aralar yorgunluktan sanırım-

Daha sonra durağa giderken farketmiş allahtan taksi şöförü..

yoksa belki daha sonra binen müşteri filan derken kaybolabilirdi

Neyse efenim duraktakilere teslim edince çantamdaki kartvizitliğimden

irtibat bilgilerime ulaşıp aradılar..sağolsunlar :)

Ben de teşekkür edip teslim almaya geleceğimi söyledim..

Daha sonra çantamı almaya gittiğimde duraktaki görevli

bir A4 kağıt liste  :p

çıkardı verdi bana..

Çantanın içindekiler..:))                                                              

beraber kontrol ettik..



-vivident naneli sakız

- selpak

-rujum

-kolonyalı mendilim

-makyaj çantam

iğne iplik çanta boyu dikiş seti ( yuhh dimi :)

-çanta boyu parfümüm,

-arabanın yedek anahtarı (araba sevgilimde olmasına rağmen

yedek anahtar niye benim çantamda anlamadım :D )

-el kremi

- diş fırçası ,tarak, toka vs vs


:)))

eksik olan birşey yok..

Büyük çanta kullanmayı sevmişimdir eskiden beri ama

listeyi ve çantanın içinden çıkanları görünce

çingene bohçası gibi birsürü şey döküldü ortaya :p

Ben bile şaşırdım kendime :s

Biz kadınlar sanırım çantamızda tüm hayatımızı taşıyoruz!..

Duraktakilerde beni izliyor buarada çantamı yerleştirirken..

-''Afedersiniz, sakıncası yok dimi, bakıyoruz ama ?!''

- ''Neden?''diye sordum

-''Hepimiz denedik arkadaşlarla ama tüm bunları çantanıza sığdıramadık,

nasıl becerebildiğinizi görmek istiyoruz!..''

:))))













19 Kasım 2012 Pazartesi

Hoşgeldin..


 
 
 
to my love!..

karalamaca..

son günlerde dikkatimi çeken

istanbuldaki turist sayısı..

inanılmaz fazlalaştı..                                                                  

Bilmiyorum fark ediyormusunuz ama

alışveriş merkezlerinden tutun da

bar ve restorantlara kadar her yerde

fazlasıyla yabancı ülke vatandaşlarına denk

geliyoruz son günlerde..

Dünyada gittikçe revaçta mı istanbul,

gözde bir il mi oldu anlamadım ama

her geçen gün kendimi azınlık hissetmeye başladım :)

taksimde, bebekte mekanlardan

nişantaşı citys te avm ye 

kadar  azımsanmayacak düzeyde

yabancı ülke vatandaşı görüyorum

sevindirici mi,endişe edilecek bir durum mudur

bilmiyorum ama

sanırım eleştirdiğimiz yönlerine rağmen

dünya gözdesi bir kentte yaşıyoruz.


p.s. benim gibi ege aşığı birinden de

       istanbul' a dair 'yiğidi öldür ama 

       hakkını da ver'  yazısı oldu ama görünen bu

       ne diyim :p







Girişimci ruh ve köreltenler..


bunca koşturmaca

yetmiyormuş gibi                                                                                               
turizm kısmına ağırlık verip

geliştirdikten sonra

gıda işine atılalım dedik

hep yıllardır söylenirdim

neden 'starbucks ve gloria jean's coffee

tarzı yerlerin aynısı ama türk bir firma yok'

diye..

hani hızlı, self - servis, güzel vakit geçirilen

coffe-shop tarzı ama herşey türkiye'den.

çünkü adamlar peçetelerinden

sularına kadar kendi ülkelerinden

ya da yurtdışından getiriyorlar

Sonunda adım attık

Bayağı zorlandım

ilk başta düşüncelerimi

paylaştığımda..                                                                                            

'Risk alıyorsun da

'Daha yeni oturttun da

' Kafayımı yedin, bu zamanda da'

ama herzamanki gibi tüm dünya 'hayır' dese de

ben kafama koyduğumu yapacağımdan

üzerine çok çalıştım

yerin dekorasyonu biter bitmez hizmete girecek

ama bu olayla birlikte son günlerde farkettim ki

insanlar ne kendilerine güveniyor,

ne ülkelerine..

körelmiş vaziyette birçok insan..

yaşadığımız ülke malum..                                                                    

Gündelik hayatı kurtarmanın derdinde

insanlar olarak aslında kaygılıyız hepimiz..

geleceğimizden endişeliyiz..

yarın nasıl bir sabaha uyanacağımızı bilmiyoruz..

Ülkenin jeopolitik konumu,ekonomik durumlar derken

herkes risk almaktan korkuyor.

Girişimcilik gerçekten cesaret ister.

ve azim kesinlikle!..

Çünkü önünüze çıkacak engellerin bilincinde

bir yapı ve bunlara göğüs gerecek bir azim şart.

Bir kere içinde bulunduğunuz kültür olarak

1-0 yenik başlıyorsunuz..

Toplumsal müeyyidelerin, aile baskısının en fazla

olduğu ülkelerden birinde yaşayınca doğrudan

yaşadığınız kültür sizi -istediğiniz kadar reddedip uzak durun-

etkileyip çevreliyor.

Aileler genelde hep kuruntulu endişeli olduklarından

ve çocuklarını daha 5 yaşından itibaren hep garanti bir işi olsun

diye yönlendirdiklerinden aslında belki de çok farklı yetenekleri olan

gençlerin girişimcilik ruhu ölüyor

Aile değerlerine çok önem veren,

bu konuda çok ta geleneksel bir düşünce de

olmama rağmen bunu çok net söyleyebilirim ki,

ülkemizde aile,toplumsal müeyyideler

birey olmaya,

gençlerin girişimci ruhuna engel teşkil etmekte.

Eskilerin vardır ya deyimi 'aman sigortalı işi olsun' :p

'aman çalışma saatleri belirli olsun'

'aman düzenli bir geliri olsun'

gibi düşünceler ve yönlendirmeler

girişimci ruhu körelten kültürel nedenler

hele de bayansanız daha vahim durum.

'zengin bir koca bul, evlen git' ten tut ta

'kır dizini otur evinde' ye kadar geniş bir koridor

düşünce engeli ile karşı karşıya kalırsınız.

Aileniz ne kadar çağdaş, kültürlü olsa da

hatta size destek olsa da, etrafınız toplum

hala buna ters düşünceler de karşınıza çıkacaktır

bırakın gündelik hayatı, iş hayatında bile başarınızı

bayan olduğunuz için kıskanan hazmedemeyen

kişilere rastlayacaksınızdır.

Kısacası ülkemizin yapısına bakarsak

girişimcilikten çok aslında garanticilik

fazlasıyla yaygındır.

ki iş maddiyatta da bitmiyor..

bir iş için sandığınızdan çok fazla olanağı ve

parası maddi gücü olup kenarda beklemeyi tercih

edip kendini geri çekenleri tanıyorum

Girişimcide olan ve onu harekete geçiren

tek güç vardır :

Cesaret!

Herhangi bir şey yapmak istediğinizde

yada sadece paylaştığınızda

arkadasınız,eşiniz dostunuz

sizin yetersiz olduğunuzdan tutun da

aklınızı kaçırdığınıza kadar türlü

laflar söylerler belki..

hayal kurduğunuz seyler bu müeyyideler

bu baskılar bu sözler yüzünden

size sanki çok uzak zor bir ihtimal gibi gelir

korkular ve endişeler yüzünden

başarısız olacağınıza inanırsınız.

Başkalarını o kadar önemsiyoruz ki

endişelerimiz hareketlerimizi engeller hale geliyor

Yol ayrımı şurdadır aslında

İçinizdeki sese olan inancınız!..

'Siz neyi istiyorsunuz ve

 kendinize ne kadar güveniyor

ve inanıyorsunuz?!'

Gereken tek şey bu :

İnanmak!..

...

...

Sonra dönüp arkanıza baktığınızda

'yapamazsın' diyenlere sadece gülümsüyorsunuz,

emin olun!

Sade bir gülümseme..

:)

Sevgiler!.

















14 Kasım 2012 Çarşamba

Butterfly efect or God signs.....and love!..

ister ritüel bulun, 
                                                                    
ister mantıklı,                                                                              

ama hayatımda çok etkisi olan

ve defalarca karşılaştığım bir durum..

biraz geç çıktığınız için yolda

kazaya denk gelmediğinizi

görürsünüz bazen..

ya da hiç beklemediğiniz bir anda

süpriz bir gelişme olur..

Bir gün kalkarsınız gergin

ve hiçbir neden yokken sinirlenip

çıkıp dolaşmışsınızdır,

ayaklarınız sizi hiç tasarlamadığınız

bir yere, bir mekana ya da bir semtte götürmüştür..

birileriyle tanışıp iş bağlantısı kurmuşsunuzdur..

en olmadık bir yerde mesela..

avazınız çıktığı kadar bağırmış,

ya da konuşmak yerine susmuşsunuzdur..

herşeyin birbirine ilintili olduğunu

çok sonra farkedersiniz..

Belki beş dakika önce çıkmış,

yolda rastlamışsınızdır hayatınızın aşkına..

ya da yolda çarpıp geçmişsinizdir birbirinize..

Farklı yerlerde aynı gün batışını

izlemişsinizdir..

Ağaçların arasında yürümüşsünüzdür..

biranda girdiğiniz kitapçıdan o çıkmıştır..

ya da farklı aralıklarla aynı mekanda

aynı koltuklara

oturmuş, sohbet etmişsinizdir..

Belki vapura ilk atlayan olurken sen,

o en sona kalmıştır..

aynı vapurda farklı köşelerde

martılara simit atmışsınızdır..

Aynı bankamatik kuyruğundaydınız

ve öylece geçip gittiniz belki..

sabah yürüdüğünüz için kaçırdığınız otobüse

o koştuğu için yetişmiştir bir gün..

aynı anda ağlamış,

aynı isyanları

başka insanların omuzlarında

söndürmüşsünüzdür ya da..

sen dışardayken

o içerdedir belki

ama

bir kelebeğin kanat çırpışı kadar

basit,

çook uzaklarda

fırtınalara sebep olacak

belki hayatınızda çok büyük değişikler

yaratacak kadar etkin

bir gerçeklik

deneyimlenen..

Ama gündelik hayatta ama iş hayatında

kariyer..aile..iş..aşk..

Evrende hiçbirşey rastlantı değil,

başıboşluk yok

kaos zannettiğiniz şeylerde bile bir düzen var..


-En azından benim için öyle :) -








Günün sözü!..

Hayatta en büyük zevk başkasının 'Yapamazsın' dediğini yapmaktır.

dipnot:


Zeki Demirkubuz' a hayranım!..

-Bu hafta filmlerini izleye izleye

bu kanıya vardım:)

senaryoyu işleyişi,tarzı,yönetmenliği..

tek kelimeyle harika!..

12 Kasım 2012 Pazartesi

that's right

'' İmkansız, bu dünyayı değiştirebilecek gücü içlerinde keşfetmek yerine

kendilerine sunulan dünyada yaşamayı daha kolay bulan,küçük insanların

ortaya attığı büyük bir kelimedir!..''

karalamaca..

Her hafta sonu deli bir tempoyla gibi çalışıp

herkesin aksine pazartesi salı dinlenen biri

olarak tam tersini yaptım bu hafta..

döngüyü değiştirebildim..

Tempoyu kesip sinemada soluklandık efenım :)

Hiç sevmediğim halde önce türk filmi deneyelim dedik

-Bir tek Yılmaz Erdoğanı senaryo oyunculuk edebiyat yönünden severim-

Türk sineması yönünden hala maalesef eksiğiz ama..

'Evim sensin' e girelim dedik..

Yorumlarda güya ağlamışlar filan ama

biz de duygusallaşmaya endekslenmiş halde gittik

amma velakin gülmekten yaş geldi gözlerimizden :))

Gerçi filmden çok film öncesi olaylarda çok etkili

oldu bunda ama :)))

Kavacık'taki Boğaziçi sinemaları

bilgisayarın icadından önceki yıllarda olduğu gibi

 fotokopiden bi oturma planı üzerine çarpı koyup,

oturacağımız yeri elimize verdiği koçanın üzerinde yazarak

zaten bombayı patlattı :)))

Salon da her zaman gittiklerimizden farklı olduğundan

'acep film kopar mı, yangın çıkar mı, deprem olur mu ki''

die ihtimalleri sıralayıp geyiğe sardık resmen :D





Film fena değil..


Fahriye Evcen oyunculuk olarak

başarılı..                                                   

çocuksu tavırları hoştu..






Ve esas kahramanımız..

Özcan Deniz..

İnşaatta çalışan bir marangoz..


Ama herzamanki gibi tarz..

giyim,kuşam,hal hareket..

ne giyerse giysin üstünde bu kadar

iyi duran, taşıyabilen ender 

insanlardan..  

Bence sanatcılığından çok öte herzaman karizmatik bir model..

Kenan imirzalioğlu ndan sonra sinemaya yakışan tek yüz..


iç ses: ülkemizde inşaatta çalışan böyle işçiler varsa

bütün millet şantiyelere takılır valla :p

Ağır çekimler,cool sahneler..

yakışmış :)

İlk yarıda zaten böyle bir imaj oluşunca

pek te bişiy beklemiyorsunuz

filmden acıkcası..

...

...

Hal böyle olunca çıkıp ikinci aklımızda olanı

çıkaralım dedik..

Skyfall dan bahsetme vakti..

Bugün baktığım haberlere göre evim sensin skyfall' a

fark atmış gişelerde..:s

- nasıl olduysa??!!..-

sasırdım acıkcası..

ilk sahnelerde zaten Türkiyede cekilen

görüntüleri seyredip yorum yapabilirsiniz..

Tabi sadece Türkiye nasıl görünüyomuş diye bakmak isterseniz...

Ama tam o sırada adele abla müthiş jenerikle giriyor ki

ben sevdim açıkçası..:)

Ha müthiş bütçelerle araba parçalayan, patlamalardan kaçınmayan,

herşeyi düşünen bu büyük prodüksiyonların atladığı çok şey var

göze takılan ama yine de haftanın en iyi filmlerinden

biri..

tavsiye ederim..


Buarada otoshow anekdotları kaldı..

Neyse bir sonraki sefere artık :)

Sevgiler!..



















                                         






hm..


8 Kasım 2012 Perşembe

Sükunet..


Uzun zaman olmuştu

kendimi dinlemeyeli..                                 

iş,güç vs tınn!..

ohh mis mişş :p

Artık nasıl 'tak' dediyse 'yeter'dedim

ve tası tarağı topladım..:)

Kasım ve aralık ayları işlerim açısından en yoğun aylardan

ve döner dönmez işlere adapte olmak hele de tatil sonrası

zor da  olsa  koşturdum..

Ama benden bu kadar!.:)

İnsanüstü bir efor sarfeder hale geldim artık

Biraz da sevdiklerime vakit ayırmalıyım..

di mi ama :)

Hava ılık..

Deniz miss..

rüzgarlı bir hava hafiften ama en sevdiğimden..

Çok derin bir nefes alıp içime cekiyorum huzuru..

toptan yutmak istiyorum neredeyse..

Haldır huldur koşturmak yok..

ofiste- dışarda durmaksızın devam eden telefon trafiği..

Gürültü..kalabalık..insanlar..zorunluluklar..iş güç herşeyden uzak..

Ohhh...

kah geziyorum dolaşıyorum,

kah oturuyorum

Yavaş hareket ediyor ama herşey..

-Doğayla başbaşa kaçak bir ruh :p -

bende uyum sağlıyorum..:p

Arasıra sıradan insan tipleriyle karşılaşıyorum..

Öyle büyük hesapları yok..

Karmaşık kurnazlıklar ve menfaatten uzak

hayatı yudumluyorlar..

Para kazanma hırsı yok..

Birbirinin üstüne basıp geçme derdi olmayan,

samimi doğal yürekler..

yummuş gözlerimi doğayı seyrediyorum..

Öylece durağan..kıpırdamadan..

Ne etliye ne sütlüye karışmadan

sinirleri bozulmadan

yaşam telaşına kapılmadan

sükunet içinde yaşayabiliyorlar yaa..

Ruhum burada kitli kalıyor..

....

Sonra mı?!!

...

Şişşşttt..

Sessizlik!..





 














peace..












                                                            

                               ''Ah gideni değil de kalanı boğar ayrılrılık, yanar dağlar kadar, 

                                       Yanlızlıktır yoldaşın artık mevsim hep sonbahar



                                                Gün geceye kavuşur, yüreğin uyuşur,

                                                 El çekersin bütün dünyadan,

                                                  Hasretin tutuşur, anılar uçuşur,

                                                   Acı bir elvadadır arda kalan,


                                                    Yalan ötesi yalan de yalan..




                                           Sana değil sitemim kaderime küserim

                                              Birgün kavuşuruz nasılsa derim

 
                                               Özlemek ne demek iyi bilirim 



                                            Gün geceye kavuşur, yüreğin uyuşur,

                                               El çekersin bütün dünyadan,

                                              Hasretin tutuşur, anılar uçuşur,

                                                Acı bir elvadadır arda kalan,

                                               Yalan ötesi yalan de yalan...''








 

Müzik - Cahit Berkay - Derya Petek / Ardakalan


 
 
                                              

 

1 Kasım 2012 Perşembe

they say

if you have reason enough, you can do everything!..

Bi soluk alalım :p

Uzun zaman olmuşş..:p

Bloğumu özlemişim :))

Ne çok şey birikmiş..

Bayram bunalımına giremedim şükür bu yıl..:)

Zaten onaylamadığım ritüel olarak karşı çıktıgım bir bayram,

hayvan pazarları görüntüleri görüp sinirlenmek yerine

karış karış avrupanın bir kısmını (Atina,Roma,Florensa,Napoli,Venedik,Milano,Marsilya..)

derken gezdik gördük eğlendik..

- seyahat notlarına ayrı bir zaman ayırdık efenim :)-

Günler ve haftalardan sonra sonbahar..

ve kış geldi sayılır..

Gardrop resetleme zamanı..:p

sevdiğim mevsim yaklaşmış

içim çiçek :))

Yalnız döner dönmez

biriken işlerle yüzleşmen

ve koşturmaya adapte olman zor olsa da

işler güçler..seni bekler :))

Son günlerde özel ilgi alanlarıma zor da olsa vakit ayırabiliyorum..

Benim için son dönem 'zaman' öyle önemli hale geldi ki anlatamam..

Herşey için bir zaman tablosu oluştu nerdeyse :p

Sabahın dördünde beşinde de olsa film seyreder

kitaplara dalan,

saman kağıtlardan yapılmış ajandasına

yazılar, notlar, denemeler yazan,

tarihi araştırmalar yapan,

-yarasa gibi olsa da düzen :p -

bir şekilde vaktimi programlayabilen

bir konuma geçtim

Araya iş arası ney kursu ve senaryo atölyesi girdi bi de:)

Artık ötelediğim herşeyi

yada zaman yok diye es geçtiğim birçok şeyi

programlar veya birşekilde vakit ayırıp yapar

konumdayım..

Çevremdeki insanlar yoğunluğumdan şikayet etse de

işimle,sevdiklerimle hiç olmadığı kadar mutluyum...

Sorumluluklarımı da yerine getiriyorum..

Çıkıp hava da alıyorum..

Gerçek dünyadan daha fazla huzurlu ve mutlu olmamı

sağlayan sevgilimle de vakit geçiriyorum..

'Çok çalışıyorsun'

'Çok yoğunsun, hayatını yaşamıyorsun'

diye nitelendirenlerin aksine hayatımda hiç olmadığı

kadar mutlu ve huzurluyum!..

Kendime ayırdığım zaman dilimini

hayattaki saçma boşluklar yerine

kitap okumak, müzik, kendi yazdığım romanım,

film kareleri, gözlemlediğim ara ara karakterler,

sinema,tiyatro ve geziler alıyorsa

ve zaman yetmeyip geçip gidiyorsa ne mutlu bana!..:)

Ve bunu dışardaki kalabalığın 'yoğunluk' olarak yorum

getirmesini umursamıyorum..

Kimse kusura bakmasın;

sözsüz- enstrumental müzikten,avrupa sinemasından,

tüm ağırlığıyla gerçek edebiyattan vazgeçemem..

ruhunu,kafasını,yüreğini,kemiklerini hatta

içindeki boşluğu dolduran herşeye sadık ve onlardan

vazgeçemeyecek kadar eski kafalı biriyim sanırım :p

Bugün kavuştum hepsine uzun bir aradan sonra..

kitaplarıma,kalemlerime ve yazılacaklara..:)

Masamın üzeri,

sonrasında yatağımın üstü

okumak,yazıp çizmek notlar almak

kadar zevkli birşey yok benim için..

Hava soğuk ama

dışarı çıkma vakti alışveriş yapmalıyım..

Sonbaharın soğuğu kemiklerime kadar işlese de

seviyorum..:)

Bu mevsimin gelişi beni çok fazla heyecanlandırıp mutlu etmiştir

yaprakların dökülmesi, rüzgarın hışırtısı,

kurşuni renkler eskiden bu yana hoşuma gider..

Bu mevsim de böyle oldu :))

Herkese selamlar!

en önemlisi bu güzel mevsime :)))

Hadi bakalım :p


























7 Ekim 2012 Pazar

karalamaca..

Ulvi bir amaç ya da asagilik bir tutku ugruna, hic farketmez..

Duygunun harekete gecirdigi gücün karsiligi yok!..

Günün sözü

Ne. kadar ufkun varsa o. kadar hayatin,

ne kadar sahsiyetin varsa o kadar ahlakin olur!..

karalamaca..

Birinden gercegi istiyorsan ya özgürlügünü vereceksin
ya da yalanlarina katlanmayi bileceksin!..

5 Ekim 2012 Cuma

karalamaca..

Bir gün bir manzara görürüz..

o kadar gerçektir ki onu ölümsüzleştirmek isteriz

ancak bilmediğimiz şudur ki

manzaranın gerçekliği biz arkamıza dönünceye kadardır;

biz döneriz ve bizim gerçek zannettiğimiz dünya hayale dönüşür...

2 Ekim 2012 Salı

underlined sentences..

senin varlığından kaynaklı evrende oluşan en küçük dalgalanmayı hissedebiliyorum ...

olmadığın olamayacağın hiçbirşey değilsin ..

kendi kusurların ve olabileceğin kadarı ile mükemmelsin..

kusur görmek kimin işi dersen çukuru kazan küreği tutar...

dışını değil, içini seveceksin!..


27 Eylül 2012 Perşembe

karalamaca..

Günlük rutinimden

hayatımın hayhuyundan

koşturmaca halde geçse de

bir şekilde zamanlamayı oturtmaya çalışıyorum

Trafikten dolayı gene geç kaldım..

Ney üflemeye geri dönüş..

kursa yetişmem gerekiyor

ama gene trafik ve geciktim :(


Yıllardır enstrumental müzik dinlemeyi severim..

Hele ney sesi hep çok içli ve mistik gelmiştir..

Üflemeli çalgılara ilgim ordan başladı aslında..

ilk yan flütle..ama devam ettiremedim ozaman ki şartlarımdan

En sonunda karar verip araştırdığımda

daha önce kadıköy de olan hocamızın feriköye taşınması

haberi ile daha da sevindim :)

Tekrar ama bu sefer bırakmadan ciddi ciddi öğrenmek

istediğimi ilettim..

ilgilenenler bilir, neyin birden fazla çeşidi var

ne tür bir ney almam gerektiğini sordum

söyledi ve kendisinin bildiği uygun bir yer tavsiye etti

iş yerinden çıkıp ney almaya gittim

Orta yaşlı bir bey karşıladı

Hocanın selamını ilettim..

Biraz içeriye gidip geldikten sonra

ney,yağ ve kılıfı bana teslim etti..

işe geçmek zorundaydım ordan..


iş yerinde de üfleme denemelerinde bulundum

ama kolay olmadıgını anladım

Hocamız gerçekten çok iyi bir insan..

Kendisi zaten çok anlayışlı biri..

Bazı bilgiler verdikten sonra uygun günü konuşup

program oluşturduk

ben işlerden fazla uyamasam da

yardımcı oluyor

ve güzel sohbetiyle çok keyifli geçiyor kurs şimdilik..

bakalım ne kadar sürede üfleyebileceğiz..

Herkes kulaktan dolma bilgilerle

geldiği için hoca önyargılar oluşturanlara kızıyor

her gelene yada konuşana önce düzeltmelerle

başlıyor

''Ney çalmak yerine ney üflemek'' denir

kimine '6 ay da ses çıkaramazsın'

kimine 'yıllar geçse yapamazsın zor ' diyerek

o kadar çok gözünü korkutmuşlar ki,

hoca da sürekli telefonla yada danışmak için gelen,

soranlarla o kadar çok aynı konuyu konuşmuş ki,

başlıyor anlatmaya..

'uzun sürelerde hiç ses çıkaramayan da var,

çok kısa sürede iyi üfleyebilen de..'


İşin içine bir de tasavvuf musikisi girince

bu müziğe ait bir felsefe sanki oluşmuş gibi..


Neden böyle diye sorunca

hocamızın cevabı :

''Ney üflemek için muhabbet gerekir..kalp gerekir..

Neyden o beğendiğiniz mistik sesi çıkarabilmeniz için

'yanmanız' gerekir..

-iç ses: yanmak ?!-

Bu yanma bildiğiniz yanma değildir..

İnsan nefesiyle bunu başarıyorsunuz evet..

Neyin yapısındaki moleküller nefesteki karbonu alır

ve yanma oluşur..neyin içi soğuktur..

ney ne kadar yanmışsa o kadar güzel bir ses verir..

Ney de sesi bulmak biraz güç ve göreceli diye

önyargılar oluşuyor ve insanların gözünü korkutuyorlar''

''Ney sevgi işidir..

sabır ve disiplin gerektirir''

Hocanın sohbeti akıcı..keyifli..

Tutuş, duruş şeklin, nefes hakkında bilgiler..

ama ilk dersler hiçbirimiz dosdoğru ses çıkaramadık..

üflüyoruz üflüyoruz..ses yok..

dudak seklinden tutuşa tekrar hoca devreye giriyor..

tekrar konsantre ol

tekrar..tekrar derken

umudumu yitirmek üzereydim

ilkte belli belirsiz bir ses çıktı

ama bir türlü bulamadım aynı açıyı

doğru açı, doğru nefes, doğru duygu

diye telkinler hocadan..

'kışın soğuktan üşüyen ellerini

üfler gibi''

''sıcak yemeği soğutur gibi''

gözlerimi kapadım..

konsantre oldum

nefesimi duruşumu..

-sanırım doğru açıyı da tutturabildim -

ve ses çıkarabildim..:))

kaval sesine benzer bişiydi ilk başta ama :p

sevinçten deliye döndüm..:))

sonuç harika!..


Bir gün hocamız gibi üfleyebilir miyiz

bilmem ama şimdiden motivasyon tavan :))

Sabırlı bir şekilde öğrenmeyi deneyeceğim

Yeni birşeyler öğrendikçe de burdan paylaşmaya devam edeceğim.

Hatta başarabilirsem kayıtlarımı burdan paylaşmayı düşünüyorum.

Sevgiler :)


p.s. to be continued :p