29 Kasım 2010 Pazartesi

Hayat oyununda yalnızlık salınımları..

 Umutlarımızı çizip, kat be kat yorgunluk yüklüyoruz sırtlarımıza

ağır yükler, derin hayaller...

Hayata dair...Kimi zaman kural ihlali, kimi zaman ödün vermeler,

bazen de yalnızca sessizlik..

Akıp gidiyoruz kendi yalnızlığımızın atmosferinde..

Hayallerimiz basamaklardan ibaret, birine ulaşmak için diğerini kullanabilyoruz

ve acımadan üstüne basıp geçiyoruz ondan..

Koşulsız sevmeye çalışırken, koşullu kalıyor ayrılıklar..

Her defasında hastalanıyor ruhumuz ve ağır ilerleyen bir

hastalığa dönüşüyor ruhumuzda oluşan yara izleri..

İzler unutulmuyor, izler hepimizin..


Kayıp bir eşyaya dönüşüyor hayatlarımız en ihtiyacımız olduğu an kendimize,

bulamıyoruz kendimizi dağınık hayatlarımızda..Yaşlanıyoruz..

Yaşlandıkça bölünüyoruz, bölünüp azalıyoruz, azaldıkça unutuyoruz, unutuluyoruz..


Döngü aynı hep..

zaman ve mekan hep aynı..

kovaladıkça akrep yelkovanı bıkmadan, usanmadan, yorulmak nedir bilmeden

hatırlatıyor bize geçmişimizi..

Suçumuz sadece sevginin anlamını ararken yalnızlıkla boğuşmaksa,

biz güçlüyüz demeli herkes..

Hayatı anlamakla yön bulduğu vakit, neden ve sonuçlar;

hiçkimse yürüdüğü yolun yanlış olduğunu iddia etmemeli

ve inandıkları uğruna vazgeçeceklerini de göze almalı.


İnsanın en büyük korkusu yalnızlık değil, sevgisizlik olmalı.

Bir adada tek başımıza kalmadığımız sürece yalnızlık korkutmamalı bizi.



Susmak, yalnızca kaçmak değil, aynı zaman da bir büyüklüktür,

gürültüye dönüşmediği sürece..

Karmaşalar gölge gibidir, ayrıntıları içinde saklar.

Yaşamak için kendine ihtiyacın olduğu kadar başkalarına da ihtiyacın vardır,

başkalaşmadığın sürece yaşamak senin içindir.

Mutluluk içinde çoğulluğu taşır, yalnızlıksa sadece tekil bir yaklaşımdır hayata..




yazgımızın karanlığına gülerken,

engin denizler kadar derin, gelecek kadar belirsiz

gece vakitleri gibi sessiz

-içimizde ağlayan kan-

 uzak, çok uzak bir yalnızlık var

yarım yamalak anlayacağın..

Hiç yorum yok: