19 Aralık 2011 Pazartesi

İstanbul...hüzün..ben...Ve...

Deli gibi uğuldayan rüzgar

eteklerimden çekip beni savuracak gibi..

Yağmur çiseliyor usulca..

Hiç bu kadar soğumamıştı hava..

Üşüyorum..

sis çökmüş hafiften..

gözlerimi kısmış uzaklara bakıyorum..

inci tanesi gibi  ışıklar..

evler.... arabalar..

kirli bir kent sessizliği hakim...

Dalmışım..

martılar dalgalarla oynaşıyor..

etrafı saran yosun kokusu

dalıp giden ruhumu uyandırıyor..

boğazın ışıltılı serin sularına gömülüyorum bir ara..


güneşin son dakikaları..

Bir hüzün suretinde..

tıpkı insanların gibi..

karışık ve telaşlı...

asık suratlar,geç kalınmışlık hissi

yüze yansımış aceleci ruhlar..

öfkeli bulutlar günah gibi çöküyor üzerine

daha da şiddetleniyor yağmur..

Ey şehri İstanbul!..

şairin dediği gibi koynunda deniz sakladığın için mi

herşeye rağmen bu vazgeçilmezliğin?

....

buğulu bir ayna sanki

yansıttı geçen yıllarımı

zaman çarklarını döndürdü

nice anı saklı koynunda

ne çok sevinç..ne çok hüzün..

......

Duy sesimi şimdi!

iyot kokulu kıyılarına

tutsak etmiycem suskunluğumu..

Herşeyin geçtiğini,

zamanla sonlandığını öğrettin elbet

zorlu yollarının tozunu yuttuk

cebimizde hala umutlar,

acı tatlı seçmelerden payımıza düşeni aldık

demem o ki,büyüdük..

Farklı duygular taşıdık..

farklı şarkılar söyledik

şimdi yüzüne düşen hüzün gibi

tüm şehri kaplar yalnızlık..

işittiğim ses yalnız martılara ait

artık sert ve hoyrat düşüncelerim..

bir kaçış hissine kapılıyorum aniden

göğe uzanmak istercesine başım

istanbul'un en ortasında

nefes almaya çalışıyorum

yüreğimin acıyan yerlerine

ıslak yağmurlar serpiyor,

yalnızlıklarımı sıyırıp usulca

üstüne düşler ekiyorum inatla..















Hiç yorum yok: