31 Ocak 2011 Pazartesi

Bir varmış,bir yokmuş..

içimiz soğuyor

gittikçe azalıyoruz

kayboluyoruz..

ne garip şey boşlukta asılı kalmak..

başucumuzda sakladığımız

yalnızlık 

ve acı


kayıp bir geçmişiz

ne bugün var olabileceğiz ne de yarın

gülmek bize yakışmıyor artık

ruhen yenildik aşka, bedenen yaşıyoruz

tarih gibi eskiyoruz

susuyoruz

bir masal bu evet 

ama sonunu bilemiyoruz

kalbimiz kırık ama dönemiyoruz

bir yokmuş dersin ancak

bir varmış diyemezsin


gittikçe durulur hikayeler

hatıralar uzak şehirlere gömülür

aşkın yalnızlığa karışır

yaşlanır ruhun

ve hiçkimseyi sevemezsin




gücüne gider hayallerin

hayal gücüne rağmen

bir(i) yokmuş dersin

bir(i) varmış oysa



21 Ocak 2011 Cuma

karalamaca..

....


Kış..


içi soğuyan hava


hüznünü de saklayamaz


içinde..


dışa vurur yalnızlığını


yüzünde saklıdır yaşadıkları


bir yanı hep karanlıktır


kinle dolmuş,cinayete müsait


ışıksız ve korkulu


siyah ve mavi


kendi gibi yani




içinden yalnızlık geçer gecelerin


itilmiş acıya dayanmış sabah


yanıyor yine canımız,bir parça inatmış


yaslanıp yüzümüzün yarasız kısmına


sabrediyoruz,yenilmedik daha zamana


ayrı mevsimlerde aynı güneşi bekliyoruz


-adımız ardımızda,ardımızsa aşkta-


yollar dikensiz,taş sokaklar kırılgan


beden özgür,ruh esirken




tek bir kelime bile açıklayamaz içimdeki isyanı


beynimdeki kanamanın şiddetini


hayata karşı direnişim,sıradanlığı çok iyi bilişim bile


yetmedi çocukluğumdan bu yana


büyüttüğüm  düşlerimi kirletmeye


defalarca düştüm yükseklerden


her defasında yansa da canım


ruhumu yitirmedim hiç


oysa bir kere kaydı ayağım


ve ben acıyı yaşadım ruhumun en koyu karanlıklarında


en kötü anlarda bile hep bir ışığım vardı


beni aydınlatmaya yeten


ama şimdi başladığımız yerdeyiz


zaman bizi yanıltıyor sadece


boğuluyoruz nehrimizde


kulaklarımızda,beynimizde,içimizde,dışımızda


bi siktir çekip kaybolmak


herşeye yabancılaşmak isteyen


seslerimiz var


tüm bu seslerin gerisinde


yaşam kavgasında yoğrulan bedenin


hüznü gün gelir


biter;


akşamüzeri çoktan çökmüş


yağmurlar çekilmiş


üzerimize atılan bir toprak


kara,ölüm kadar soğuk


belki ağlayan insanlar


geride güzel günlerin anısı


sonunda


avuçlarımızda kalansa küllerin bıraktığı ölüm


olurmuş..




...........











20 Ocak 2011 Perşembe

karalamaca..

....


....


herşeyin üstüne geldiği günlerden biri..


stresli ve yoğun


Durgunluğum yorgunluğumdan olsa gerek..


Eve geliyorum..


üstüm başım yalnızlık kokuyor,


kaçamıyorum






Balkona çıkıyorum


 hava soğuk


Daha çok üşüyorum belki ama


mutluyum bu kez..




Derin bir soluyorum


soğuk hava iliklerimde..


İnsanların adımlarını sayıyorum gizlice


hepsi sessiz..hepsi telaşlı..




Geçmişi unutuyorum


bu kez;


gelecekten birşey beklemektense


 anı yaşıyorum


içim ısınıyor


En kısa zamanda toparlanıp


kendime yemek yapacağım


masama iki mum koyup


en sevdiğim şarabı açacağım


ve kendim için seçtiğim


güzel bir şarkı eşliğinde yiyeceğim yemeğimi


...




Kendim için yapmadığım çok şey var,anlıyorum


görünen birşeyler var artık


Yarın bir yolculuğa çıkacağım


ve kendimi buralardan götürüp


çok uzaklara bırakacağım


yüzüme bakıyorum aynada


bu evde son kez


son kez görüyorum kendimi,belki de


biraz zayıflamış haldeyim


biraz da mutsuz


ama en kısa zamanda tekrar kilo alacağım


ve mutlu olacağım


güçlü döneceğim bu şehre


şimdilik kendim için ''hoşçakal ''diyorum kendime








18 Ocak 2011 Salı

Bir adım daha öteye..

yalnızlıkla birlikte

koştukça yorulmuş,

düşmüştüm..

yenilmiştim..

sayamadım geçen zamanı

ve adımlarımı

koştukça koştum

ama zamana yenilen tavşan hikayesi gibi

yenilmiştim

düşündüm sonra;

nasıl olur da yenilirim zamana?

hızlı koşmamdan olabilirdi.



hayalerimizin peşinden koşarken

bir adım daha yeniliyorduk  kavgalarımızda

kayıplarımız hiçkimsenin umrunda değildi


kendime koşuyordum hızlı hızlı, şimdi yoruldum

düşmüş de olabilirim çoktan

düşünüyorum zamanın bir diliminde

karanlık odamda

karanlıkta kaybolmak acı verir insana,daha da yalnızlaştırır çünkü

dalıp gider gibi yani

bir anda kendini çook uzakta sanırsın

şarap şişesinden bir yudum daha alırken

uzaklara katılırsın

gitgide artan sessizleşen yalnızlık gibi

içinde yaşarsın

oysa içimizdedir ağlayan kan

sen kadar eksik ben


keskin bir soloyuz hayatın perdelerinde

hayaller hayal değil

gözyaşları ıslak değil

hayat yangınlarında..


ama

fırtınalar kopmadan

yollar ayrılmadan

gün gece olmadan

ötesinde sessizliklerin

yalnızca aşk var

bir adım daha kendimizden

ödünsüz,ödülsüz ve derin

bir nefes kadar..


ve bir adım daha ötede

yüzümüz eskimeden

korkular büyümeden

olalım kendimizden

bir koşu daha yorulmadan

içinde hayatın

yalnızca aşk var

sitemsiz,engelsiz ve yakın

bir bakış kadar

...



17 Ocak 2011 Pazartesi

Masal diyarlardan gerçekler...



Çocukken dünyamız farklıdır

Birdenbire konuşuveren hayvanlara,insana hayatın sırrını veren ağaçlara,

meleklere,masallara,mucizelere inanırız

Belli bir yaştan sonra büyüdükçe terkedilir masallar

vazgeçeriz inanmaktan varlığıyla bizi zenginleştiren şeylerden

Sanki artık hiç ihtiyacımız yokmuş gibi..


Giderek iyi olan herşeye inancımızı kaybederiz

Doğaüstü güçler taşımasına gerek yok,sadece iyi insanlar bile

masal dünyasına aittir artık bizim için,

iyilik yapanın mutlaka bir art niyeti vardır,bir çıkarı vardır,

yoksa niye bir başkası için parmağını kıpırdatsın ki insan?

O büyü bozulur,

gerçek dünya ruhunu alır,

o çocuk masumiyetini de..

Ama ben hala amatörüm 

o ruhu kaybetmek istemeyenlerdenim

Mucizelere inanmak gerek,bunu biliyorum

Yaşamın bir kısmının seçimlerden,bir kısmının alınyazısından

oluştuğuna inanırım.


Ancak çizgi nerede çekilir,tam kestiremiyorum

Sadece azim,çalışmak ve inançla herşeyi başarmak mümkün mü?

Herşeyi yapıp,yarı yolda kalmanın sebebi ne ozaman?

Mutlu sonu yakalayanlar da olur,istediğine kavuşamayanlar da?

Bazen hep bir engel çıkar,tam kavuşacağınız sıra?

Bazen ne yaparsanız yapın gerçekleşmez

İlahi bir güç vardır sanki müdahil herşeye

Bazen yanlış insanları seçeriz,

bazen tercihlerimiz yüzünden acı çekeriz

Peki,hepsi bizim seçimimiz midir?

Herşeyin kontrolünüzden çıktığı, bir selin içinde akıntıyla

sürükleniyormuş gibi hissettiğiniz olmadı mı hiç?

Müdahele edemeyiz bazen,ipin ucu artık elimizde değildir

''Hiçbirşey tesadüf değildir'' üzerine düşünülmesi gereken bir cümledir

Yaşadığımız ne varsa, ya seçimlerimiz sonucu oluşmuştur, ya da kaderdir

Tercihlerimiz bizi o olaya,zamana,kişiye getirdiyse

bu zaten tesadüf olamaz;

diğer seçenek alın yazısı olduğuna göre ,

yukarısı da bir ömrün hikayesini tesadüflere bırakmaz,değil mi?

Einstein'in şu sözü bu duruma çok uygun:

''Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek deliliktir''

der.sürekli yanlış kişileri seçip,kendini üzen,acıtan,kıran insanlara aşık olmak

ve sonucun farklı olmasını beklemek deliliktir

ilişkiler için değil sadece hayatta iş,kariyer hayatınız için de durum böyledir

Bunu hayatın her noktasında gözlemlemek mümkündür

Yaşadıklarından ders çıkaramayanlar,bir sonrakin de daha büyük bir sınavdan geçerler.

Bana kalırsa hayat işine müdahil ilahi güçler var hala!..

Ve bazen gönlümüzden geçen olsa da olmasa da o güçler bizi koruyor

Aşk işine de melekler bakıyor

Seçtiğiniz insan sizin için doğruysa,yola birlikte devam ediyorsunuz

O zaman dilimi için güzel bir seçim ama ileride gideceğiniz yolda

size uymuyorsa,engeller çıkıyor ayrılıyorsunuz.

İlişkiler, iyisi ve kötüsüyle sizin tarihinizdir.

Eskiden birini sevdiniz ve sonradan çok acı çekmiş olabilirsiniz

Bunun için üzülmenin manası yok

Gerekli dersi koyun cebinize ve yola devam edin

O dönem için doğru kişi olabilir; yaşamanız gereken,

sizi olgunlaştıracak bir tecrübeyi o insanla geçirmiş olabilirsiniz

Sevmek değerlidir,bu sizin servetinizdir ve herşeyden önemli olan budur

karşınızdakinin layık olup olmaması başka meseledir

Bu nedenle hayatın her noktasında müdahil melekler aşka da müdahele ederler

yardım ederler bazen mutlu sona ulaşılır 

bazıları da neden birtürlü birleşemediklerini anlayamaz

Buna benzer bir durum yaşıyorsanız,elinizden geleni yapmış ama bir türlü devam edememişseniz;

 fazla kurcalamayın. Bazen ilahi müdahele devreye girer,

sizi daha acı ve kötü olaylardan korur

Yukarının işine karışmayın :)




















13 Ocak 2011 Perşembe

Ve yeniden..

Bu sabah yeni bir başlangıç için doğruldum yataktan


gözümü açtığım serin sabah, ışıldayan gökyüzü


''işte yeni bir gün,bir umut senin için'' diye göz kırpıyordu


yeniden doğmuş gibi yaşamaya başlamak..


biriktirdiğin tüm kirlilikleri bir yerde bırakıp


yeni bir güne doğrulmak..






diğerlerinden dana aydınlık,temiz ve berrak..






gökkubbeyi yıkayıp gelen yağmurlar gibi


tövbeler bunun için serin ve tazedir




Yeni bir gün,yeni umutlar bağışlanır bize


kıymetini bilelim diye aslında..


...


Geceden öteye yol bulamasın hatalar ve yanılgılar..


bastırılsın yürek ağrıları


unutulsun küskünlükler..üzüntüler


bir adım daha ileri gitmek,


dün kötü olanı bugün güzel etmek içindir her uyanış;


bir lütuf,bir fırsattır aslında


iyi, daha iyi bir insan olmak için!..










11 Ocak 2011 Salı

Her kayboluş bir varoluş

Acılar ve sevinçlerle geçer hayat..

zamanın boşluğunda aşınmış insanlardan

hala dillerde tadı olan masallar dinlersin,

bazen de gerçek yaşanmışlıklar,

hikayeler..

bu hikayelerden çıkardığın derslerle

aşk sanarsın yalnızlığı,

yalnızlık sanarsın aşkı..


Herşeyin bütünündedir hayat!..

Senle şekillenir herşey..

koşturursun,

su gibi akar yorulursun,

bulduğun bir boşluğu doldurursun

bir nehir olursun

bazen tekil

bazen çoğul

...

kuruyan dudaklarının nemini de üretmiştir zaman

 herhangi bir geçmiş tarihte,

susarsın,

sustuğunu sanarsın..



sürgünlerden gelmiş

bir yolcu olursun

uyuman gerek,yorgunsun

sulu sepken havalarda sokaklarda

dolaşırsın

Ve hala yalnızsın, yalnızlık da koyudur

-çoğunlukla siyaha yakın,beyaz değil-


antika hayallerin olur

yüzersin devamlı düşlerinin peşinden zamandan aldığın izin kadar

-burda hayaller bile izne tabi-

anlık mutlu olursun

yada çok acı çekersin

her acı bir mutluluk

her aşk bir yokoluş

her kayboluş bir varoluş

hayatın manasını sorarsın

kendi..

kendine..

kendince..

....

bir eksilir

bir çoğalırsın

aşk gibi

yalnızlık gibi


ayrı hayatlar,aynı ruhlar

birbirimizin benzeri yaşamlar..

hepimiz aynı..


dilimiz suskun

avuuçlarımız kanıyor

ruhlarımız çarmıha gerilmiş

dalgın gözlerle seyrediyoruz hayatı

yarım mı kalmış aşklar,daha doğmadan çocuklarımız

neresindeyiz kendimizin

kısık bakışlarımızda

ayrılık sonraları

fonda çirkin bir manzara

bir kadeh rakının etrafında

yaşadıklarının güncesi

bir kadeh daha yetmiyor yaşadıklarımıza anason

buz koyup aşklarımıza

ipsiz sapsız kelimelerden küçük harflerle türetiyoruz

hikayemizi

acısını hafifletiyoruz -güya-acılarımızın

anlamaya çalışıyoruz ama yorgunuz

kapalı  mekanlar gibiyiz,havasız  ve basık

bencilliğin kapısındayız hepimiz oysa

-hayat manasını arıyor -

birileri yaşamaya çalışırken

birileri hep ölüyor


aşk bir kavgaymış meğer

kaybeden kadın

kaybeden erkek

kazanan ayrılık

başlamak gibiymiş bitmek…














6 Ocak 2011 Perşembe

İnceden bir '' Kış''....

Hüzünlü bir kış...

yavaşça üşüyoruz

iliklerimize kadar..


Sabahın körü,

gözler mavi bir yalnızlık adeta


Aşka dönüyorsun..

Zaman ne kötü..

apansız yakalıyor seni,

koydukça koyuyor kader

sen üşümesen de gözlerin ağlıyor,

sen konuşmasan da, haykırıyorsun..

....

Üşüyoruz..

aslında üşüyen içimiz..
...

düşünceler sızlıyor,

sızladıkça gençleşiyorsun

ama bir okadar da yaşlanmaya devam ediyorsun


sıcak bir evde yaşayan ve sokaktan uzak kediler gibi..


Merdivenler soğuk,apartmana kış gelmiş belli

Kapılar da katılar gibi genleştikten sonra huysuz, 
soğuk birer dost olmuş,  madalyonun herhangi bir yüzünde…


Aşklar da yüzüstü, öylece direnmiş zamana


kimleri sevmedi ki, nelerden vazgeçmedi,

neleri göze aldı neler...

....

Üşüyoruz..


acaba ayakuçlarımız dışarda kalmış olabilir mi?

4 Ocak 2011 Salı

ağva da tam tekmil bir kış sabahı....

Sabahın ilk ışıkları, kuş sesleriyle bembeyaz gökyüzüne gülümseyerek uyandım.


Işıl ışıl, bembeyazdı gökyüzü..

Gözlerimi göğe çeviriyorum..



Binlerce melek, bembeyaz bir bulutun içinde taşıyorlar seni..

Bunu yaparken öyle sakınımlı, öyle yavaş yapıyorlar ki...

Tüm munzurluklarıyla göz kırpıyorlar bana,



meleklerin kanatları arasından gözlerini seçiyorum nasılsa bir ara..


Gökler senin gelişini büyük seslerle bildiriyorlar toprağa..



Toprak büyük sessizlikle bekliyor senin gelişini..


Nehir sessizce akıyor, ağaçlar ses çıkarmaktan çekiniyorlar..

Sokağı dinliorm, sessizliği...



Sarı ekinler, yeşil yapraklar bekliyor, ben bekliyorum..


Sen geleceksin birazdan...



Rüzgarın sokaklarda büyük adımlarla koşmasından anlıyorum senin geleceğini.



Rüzgarın büyük ''U''larla uğuldayıp durmasından,


nehrin sessiz akmasından-sanki arkasında birşey gizliyor gibi görünmesinden-,

ağaçların sessiz yakarışından anlıyorum senin geleceğini..

Sen geleceksin birazdan..

Ben seni bekliyorum...



Kulağımda işitmek istediğim yalnız senin ayak seslerin...

Göklerin kızgınlığı, rüzgarın aceleci tavrı yıldırmıyor.. Beklemekten yorulmuyorum...

Yağmur başlıyor, toprakla buluşuyor.. etrafta ıslanmış toprak kokusu...

Ellerimden yüzlerce şemsiye düşürüyorum o an..

Sana doğru yuvarladığım bir şarkı var onu mırıldanıyorum..

Sense gözlerinde, yanıtı ıslak bir soruyu büyütüyorsun..



Gözlerimi sana kilitliyorum...



Sonra senden ilk damla, küçük bir damla yuvarlanıyor alnıma..



Hani neredeyse ipekten bir damla..


elma çiçeklerinin suyun üstünde yürümesi gibi hafif..


Derken damlalar, söylediğim şarkının notaları olup, bir bir düşüyorlar her yanıma..

Sen ayaklarını hafifçe yerden kaldırıp bir dansa başlıyorsun..



Bense hiç bilmediğim sokaklara koşuyor, ıslanıyorum..




Bir kuş uçuyor bak sana doğru!

kanadına mutluluk takılmış...








Son Sahne

Çevirip yüzümü saklıyorum yalnızlık kokan dudaklarımı. 

Bir tutam mutluluk var avuçlarımda hangi kalbe atsam da tadı damağımda kalsa diye düşünüyorum.

Zaman yüzünden kırışan perdelerime bakıyorum uzun uzun, hafif de sararmışlar sensiz geçen

saatlerimde içtiğim sigaralar yüzünden.

Bitkin ve sararmış halimi hatırlatıyor bana, sarhoşluğumu yüzüme vuran karanlığın.

İncindikçe büyütüyorum bana bıraktığın acıların her zerresini, 

büyüdükçe çoğalıyorum kendi aklımın sana ait köşelerinde

ve sızladıkça kalbim her gecenin aynı saatinde, 

yine sana biriktirdiklerimi yazıyorum küçük, ellerin gibi odamda.

Masallar okuyorum kendimi uyutmak için kendime,

her masalımın sonu aynı bitiyor, aynı sen gibi, olmuş ya da hiç olmamışçasına.

Kendimi kandırıyorum,

kendi ipimi çözemiyorum saatlerce uğraşmama ve kendi düğümlerime rağmen.

Her şeye bir senaryo demekle uyanıyorum her gecesini zor atlattığım gündüzlere 

ve tekrar dönüyorum kendimi hiç aramadığım hep bulduğum tiyatro sahnelerine.



Yer yer kendim oluyorum, yer yer de sen.

Acımasızca yazdığım şiirlerimi, tüm can yakanların canına okuyorum.

Tek korkum sen oluyorsun yine, her oyunun sonunda yaşadığım gibi.

Eğer bir gün çıkıp gelirsen ve beni izlersen, sakın oyun bittikten sonra ayağa kalkıp alkışlama,

çünkü giderken bitirdiğin oyununda ben seni ayakta alkışlamamıştım.

'' Ben '' Zamiri..

Yaşım 27

Yolun neresinde olduğumu bilmiyorum;ama annemin hala telefonun öbür ucundan ''Amman kızım,paltosuz

dışarı çıkma!.. ''diye uyarısına sık sık muhatap olunca henüz başında olduğum kannatine varıyorum

O gün dışarı paltosuz çıktım

Sonra mı?

Hangi ülkeden geldiği bilinmeyen bir gribin ellerinde bir hafta tutsak kaldım

Ama annemin lafıma rağmen yapmam,annem olmadan yanlış bir karar vermenin tadını çıkardım o gün..

Uzaklaşınca görünmeyen bir ''Ben''..

''Ben'' zamiri...

Görmezden gelmek bir '' maharet''değil, sonraya ait bir engeldir ,derdi Babam.

Tek başıma kaldığımda iki yumurtayı birbirne vurmaktan hasıl olan sesin görüntüsündeki tada mahkum

olan bir ''ben''.

''Enaniyet'' koridorlarında pes etmeyen bir anlayışın şahsiyet mücadelesi bir ''ben''.

Bilgi bir yere kadar gelip ''heyecan'' ve '' icraat'' ile beslenmeyip kaybolan bir ''ben''.




Arkasına 'bin''bakan ve ''bir off çeksem karşı dağlar yıkılır''diyen bir''ben''..


Kendi ''biz''in içinde kaybolan bir ''ben''..


Ve uzaklaşınca görünmeyen bir 'ben'..


Bir türlü kendi rengini alamamış iki siyah parantezin arasında kalmış ''ben''..


İki güneş arasında uyanamamış ve ''kendi''ni bulamamış bir ''ben''.


İçinde bütün zamanların bir parmak balı olan bir ''ben''.


Mevlana'nın ''bir ben var benden içerü'' dediği bir ''ben''.


Bütün pınarlardan içip kendi pınarını bulamamak..Kendi işaretini hayatın hangi noktasına koyacağını


bilememek kimin suçu acaba?


Ey ''ben'' geldiysen üç kere vur!..

iç çığlık

Bir çığlık atıyorsun boğazın yırtılırcasına,

kimseler istemiyorsun etrafında kalsın,

Bir adım atıyorsun sessizce toplanılmasın atrafında,

kaçmakla yaşamak arası bir yerde bekliyorsun

boğazın yırtılır..

Hayat yüzde elli oranını koymuş gene benim için sepete;

yeniden elimi daldırmam gerekiyor,içtenlikle

samimiyet ve sonsuza doğru

ama artık o kadar korkuyorum ki elimden

yetinmeyecek yeni yüzdeler arayacak sepetlerde

sessiz kaldım,sessiz oldum..

gerçek yada yanlış

doğru yada yalan

sadece susuyorum...

patlamak için ne kadar susuyorsam

o kadar doluyorum



içimi acıtıyor artık bu hayat,

bu koşturmaca..

sadece ufak bir köy,orman,dağ ve bir ev

bana dünyanın en büyük nimetleri gibi geliyor

bu karmakarışık yüzdelerde..

bu sefer sabrediyorum ve bekliyorum..

doğru şeyi yapmanın en önemli unsuru

ne yaptığını bilmiyorsan öğren

gerçekler seni ozaman taşıyor diğer yüzdelik dilime..

dilimin ufak yada büyük olması önemsiz

senin o dilimin içine girmek isteyip

bunu başarman önemli

ve

hayat artık sorma bana,

senden sadece cevap arıyorum

gitmeli miyim,

kalmalı mıyım?!...