4 Ocak 2011 Salı

ağva da tam tekmil bir kış sabahı....

Sabahın ilk ışıkları, kuş sesleriyle bembeyaz gökyüzüne gülümseyerek uyandım.


Işıl ışıl, bembeyazdı gökyüzü..

Gözlerimi göğe çeviriyorum..



Binlerce melek, bembeyaz bir bulutun içinde taşıyorlar seni..

Bunu yaparken öyle sakınımlı, öyle yavaş yapıyorlar ki...

Tüm munzurluklarıyla göz kırpıyorlar bana,



meleklerin kanatları arasından gözlerini seçiyorum nasılsa bir ara..


Gökler senin gelişini büyük seslerle bildiriyorlar toprağa..



Toprak büyük sessizlikle bekliyor senin gelişini..


Nehir sessizce akıyor, ağaçlar ses çıkarmaktan çekiniyorlar..

Sokağı dinliorm, sessizliği...



Sarı ekinler, yeşil yapraklar bekliyor, ben bekliyorum..


Sen geleceksin birazdan...



Rüzgarın sokaklarda büyük adımlarla koşmasından anlıyorum senin geleceğini.



Rüzgarın büyük ''U''larla uğuldayıp durmasından,


nehrin sessiz akmasından-sanki arkasında birşey gizliyor gibi görünmesinden-,

ağaçların sessiz yakarışından anlıyorum senin geleceğini..

Sen geleceksin birazdan..

Ben seni bekliyorum...



Kulağımda işitmek istediğim yalnız senin ayak seslerin...

Göklerin kızgınlığı, rüzgarın aceleci tavrı yıldırmıyor.. Beklemekten yorulmuyorum...

Yağmur başlıyor, toprakla buluşuyor.. etrafta ıslanmış toprak kokusu...

Ellerimden yüzlerce şemsiye düşürüyorum o an..

Sana doğru yuvarladığım bir şarkı var onu mırıldanıyorum..

Sense gözlerinde, yanıtı ıslak bir soruyu büyütüyorsun..



Gözlerimi sana kilitliyorum...



Sonra senden ilk damla, küçük bir damla yuvarlanıyor alnıma..



Hani neredeyse ipekten bir damla..


elma çiçeklerinin suyun üstünde yürümesi gibi hafif..


Derken damlalar, söylediğim şarkının notaları olup, bir bir düşüyorlar her yanıma..

Sen ayaklarını hafifçe yerden kaldırıp bir dansa başlıyorsun..



Bense hiç bilmediğim sokaklara koşuyor, ıslanıyorum..




Bir kuş uçuyor bak sana doğru!

kanadına mutluluk takılmış...








Hiç yorum yok: