Üniversite yıllarımdan bu yana tecrübem
ve çevrem hep organizasyon yönünde
ilerlememe sebep oldu
ve yıllardır kendi işimi kurmayı
çok istiyordum..
Sevdiğim işi yapmayı..
Sonunda gerçekleşti isteğim.
Ancak dışardan göründüğü gibi değil
diyenleri anladım..
İşin en önemsiz kısmından en mühim noktasına kadar
zamanında öğrenci iken bile part-time çalışmış olmam,
yıllardır organizasyon işlerinde bulunmuş olmam
avantaj olarak yansımakta bana şu an
Ancak anladım ki,
Birinin patron olabilmesi, şirket yönetebilmesi,
insanlara koç,lider,yönetici vs olabilmesi için
önce işinin hizmetçiliğini yapmış olması,
o işi sevmesi gerekli..
İşin hizmetçiliği kısmı eleman olarak yetişmesi,yani
onları da anlayabilmesi,onlar gibi düşünebilmesi gerektiği,
eleman gibi hissedebilmesidir..
Paranın herşeyi satın alabilceğini yada çözüm olacağını sanıyorsanız
kesinlikle aldanıyorsunuz..
Para mı, Çevremi derseniz; Çevre derim
Paranın çözemeyeceği yerler var ve
Network ne kadar geniş ve etkili ise
o kadar daha kolay çözebiliyorsunuz
ulaşabiliyorsunuz gereksinim duyduğunuz şeye
En basit örnek işinizde yeterli düzgün eleman buluamıyorsunuz
''Aman canım eleman mı salla dolu,
yerine yenisini bulurum,kovarım etrafta işsiz çok'
diyenler çoktur eminim ama
nitelikli düzgün kaliteli eleman bulmak
gerçekten çok zor..
Günümüzde artık elemanlarda
'ne iş olsa yaparım abi' modunda dolaştıklarından,
patronlarda elemana köle muamelesi yapmayı
sanki kendilerine hak biliyorlar..
Patron demek ay sonunda iyi para verip
'Ben ne dersem onu yapmalısın' modunda dolaşmak değildir.
Çalışana fazla para verip onu ezmek,
işlerin yolunda gitmesini beklemek,
verim beklemek
yöneticilik değil malesef..
Elemanlara verdiği para karşılığında
insanların hayatlarını satın aldığını sanan tipler
kendilerini patron sanmaktalar..
Tabii bu arada iyi bir eleman olmakta para karşılığında,
patron ne derse onu yapmak asla olmamalıdır bana göre..
İşin niteliğini yerinde zamanında yapmaktır..
12 yıllık iş hayatımda birçok işadamı, yönetici
gözlemleme yada tanıma fırsatım oldu
hatta tecrübe etme durumumda olmadı değil bu tarz yöneticileri..
Hemen hemen yarıdan fazlası parayı amaç olarak gören,
ömürlerinin yarısını ailesinden/sevdiklerinden uzakta
masa başında geçirip,onu bunu satın almaya çalışıp,
satın alamadıklarını etkisiz hale getirip,
gecenin bir vaktine kadar takım arkadaşlarıyla çalışmaya çalışan,
etrafında metaya endeksli örülü
duvarlarıyla paranın esiri olaya hevesli kişilerdir..
Zaten asosyal olduklarından bu durumdan,
kendileri gibi bir okadar benzer üstlerine
kendilerini daha da göstermek için uğraşan,
verilen statünün sözde (?!) imajıyla mutlu kişiliklerdir
Etrafındaki takım arkadaşları da eğer işyeri ruhunu almışsa- ki büyük ihtimal-
zaten böyle bir yönetici ile çalışmaktan sosyalleşememiş olduğundan ve
paranın amaç olduğu konusunda hemfikir olduklarından
onlarda pastadan kendilerine düşen en büyük dilimi kapmak için
ağızları bir karış açık, ona yaranabilmek için,
gerekirse çalışma arkadaşlarının, onun bunun kuyusunu kazıp,
hatta kendi içinde gruplaşıp, hiç aksatmadan yalakalık yapıp
en iyi, en güvenilir(?!) eleman olmak için yarışırlar..
Ben bu evreleri bizzat gözlemlemiş ve tecrübe etmiş biri olarak
tek başıma yapmadığım,elemana hatta toplu gruplar halinde çalışmaya
fazlasıyla ihtiyacı olan biri olarak piyasada eleman bulmak ta kolay olmadığından
kendi kadromu oluşturmaya ve aynı zamanda korumaya bakıyorum..
Bunu yaparken sadece iş sonrası 'al bu senin sus payın,al paranı otur aşağıya'
demektense,benimle birlikte severek çalışmaları için, hatta işini benim sevdiğimden
daha çok sevmesi için imkanlar sunmaya çalışıyorum..
Çünkü elemanıma güvenmeyi tercih ediyorum..
Sorumluluk bilincinde işleri eksiksiz yerine getirmek için yönlendiriyorum
Sorunlara ve yapılması gerekenlere dahil oluyorum
Ancak kesinlikle daha mantıklı ve makul çalışma sisteminden yanayım..
İşe giriş çıkış saatlerimiz geç olduğundan servis sağlayıp,günlük sigortalarını
yaptıgımı,taksi paralarına kadar verdiğimi gören bir arkadaşım bir gün dönüp
bir event sonrası 'senden patron olmaz canım' dese de :P
aslında biliyorum ki insanlar koyun gibi güdülmeyi istemiyor
ve yaptığı işi sevmek istiyor,işine huzurlu gitmek istiyor
ve sanılanın aksine sayıları da çok fazla..
hatta'' serbestlik ile işler yürümez ''diyip kızanlar oldu ilk başta
''eğer güven ve insiyatif olgularını elemana aşılarsanız emin olun
yaptığı işe sizden daha fazla sahip çıkar'' derdi Carlo Bernardini..
kendisiyle partner olarak bir eventte çalışma imkanımız oldu ve
nacizane tavsiyelerini benimle paylaşırken sorduğum soru üzerine böyle
demişti..
kendisinin ne kadar titiz ve disiplinli çalışıp
ama aynı zamanda elemanları nasıl motive ettiğini
nasıl sempatik yaklaştığını,öğretici olduğunu gördüğümde
her şirketin kendi içindeki kültürü ile yaşayıp büyüdüğünü
ve bu kültürün o firmaya firma sahibi tarafından aşılandığını anladım..
Tüm mesele sabit düşünmemek..
öğrenmeye açık olmak
karşılaştığımız durumlarda bile kendimize göre sabit düşüncemiz
ve onu değiştiremiyor olmamız.
İğneyi önce kendine sonra başkasına misali…
P.S. Daha çok yolum var,
ilerliyorum :)
Sevgiler!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder