26 Mayıs 2012 Cumartesi

İş yeri insanın ruhunu alır ?!..

Üniversite yıllarımdan bu yana tecrübem

ve çevrem hep organizasyon yönünde

 ilerlememe sebep oldu

ve yıllardır kendi işimi kurmayı

çok istiyordum..

Sevdiğim işi yapmayı..

Sonunda gerçekleşti isteğim.

Ancak dışardan göründüğü gibi değil

diyenleri anladım..

İşin en önemsiz kısmından en mühim noktasına kadar

zamanında öğrenci iken bile part-time çalışmış olmam,

yıllardır organizasyon işlerinde bulunmuş olmam

 avantaj olarak yansımakta bana şu an

Ancak anladım ki,

Birinin patron olabilmesi, şirket yönetebilmesi,

insanlara koç,lider,yönetici vs olabilmesi için

önce işinin hizmetçiliğini yapmış olması,

o işi sevmesi gerekli..

İşin hizmetçiliği kısmı  eleman olarak yetişmesi,yani

onları da anlayabilmesi,onlar gibi düşünebilmesi gerektiği,

eleman gibi hissedebilmesidir..

Paranın herşeyi satın alabilceğini yada çözüm olacağını sanıyorsanız

kesinlikle aldanıyorsunuz..

Para mı, Çevremi derseniz; Çevre derim

Paranın çözemeyeceği yerler var ve

Network ne kadar geniş ve etkili ise

o kadar daha kolay çözebiliyorsunuz

ulaşabiliyorsunuz gereksinim duyduğunuz şeye

En basit örnek işinizde yeterli düzgün eleman buluamıyorsunuz

''Aman canım eleman mı salla dolu,

yerine yenisini bulurum,kovarım etrafta işsiz çok'

diyenler çoktur eminim ama

nitelikli düzgün kaliteli eleman bulmak

gerçekten çok zor..

Günümüzde artık elemanlarda

 'ne iş olsa yaparım abi' modunda dolaştıklarından,

 patronlarda elemana köle muamelesi yapmayı

 sanki kendilerine hak biliyorlar..

Patron demek ay sonunda iyi para verip

'Ben ne dersem onu yapmalısın' modunda dolaşmak değildir.

Çalışana fazla para verip onu ezmek,

işlerin yolunda gitmesini beklemek,

verim beklemek

yöneticilik değil malesef..

Elemanlara verdiği para karşılığında

 insanların hayatlarını satın aldığını sanan tipler

kendilerini patron sanmaktalar..

Tabii bu arada iyi bir eleman olmakta para karşılığında,

patron ne derse onu yapmak asla olmamalıdır bana göre..

İşin niteliğini yerinde zamanında yapmaktır..

12 yıllık iş hayatımda birçok işadamı, yönetici

 gözlemleme yada tanıma fırsatım oldu

hatta tecrübe etme durumumda olmadı değil bu tarz yöneticileri..

Hemen hemen yarıdan fazlası parayı amaç olarak gören,

ömürlerinin yarısını ailesinden/sevdiklerinden uzakta

masa başında geçirip,onu bunu satın almaya çalışıp,

satın alamadıklarını etkisiz hale getirip,

gecenin bir vaktine kadar takım arkadaşlarıyla çalışmaya çalışan,

etrafında metaya endeksli örülü

duvarlarıyla paranın esiri olaya hevesli kişilerdir..

Zaten asosyal olduklarından bu durumdan,

kendileri gibi bir okadar benzer üstlerine

kendilerini daha da göstermek için uğraşan,

verilen statünün sözde (?!) imajıyla mutlu kişiliklerdir

Etrafındaki takım arkadaşları da eğer işyeri ruhunu almışsa- ki büyük ihtimal-

zaten böyle bir yönetici ile çalışmaktan sosyalleşememiş olduğundan ve

paranın amaç olduğu konusunda hemfikir olduklarından

onlarda pastadan kendilerine düşen en büyük dilimi kapmak için

ağızları bir karış açık, ona yaranabilmek için,

gerekirse çalışma arkadaşlarının, onun bunun kuyusunu kazıp,

hatta kendi içinde gruplaşıp, hiç aksatmadan yalakalık yapıp

en iyi, en güvenilir(?!) eleman olmak için yarışırlar..

Ben bu evreleri bizzat gözlemlemiş ve tecrübe etmiş biri olarak

tek başıma yapmadığım,elemana hatta toplu gruplar halinde çalışmaya

fazlasıyla ihtiyacı olan biri olarak piyasada eleman bulmak ta kolay olmadığından

kendi kadromu oluşturmaya ve aynı zamanda korumaya bakıyorum..

Bunu yaparken sadece iş sonrası 'al bu senin sus payın,al paranı otur aşağıya'

demektense,benimle birlikte severek çalışmaları için, hatta işini benim sevdiğimden

daha çok sevmesi için imkanlar sunmaya çalışıyorum..

Çünkü elemanıma güvenmeyi tercih ediyorum..

Sorumluluk bilincinde işleri eksiksiz yerine getirmek için yönlendiriyorum

Sorunlara ve yapılması gerekenlere dahil oluyorum

Ancak kesinlikle daha mantıklı ve makul çalışma sisteminden yanayım..

İşe giriş çıkış saatlerimiz geç olduğundan servis sağlayıp,günlük sigortalarını

yaptıgımı,taksi paralarına kadar verdiğimi gören bir arkadaşım bir gün dönüp

bir event sonrası 'senden patron olmaz canım' dese de :P

aslında biliyorum ki insanlar koyun gibi güdülmeyi istemiyor

 ve yaptığı işi sevmek istiyor,işine huzurlu gitmek istiyor

ve sanılanın aksine sayıları da çok fazla..

hatta'' serbestlik ile işler yürümez ''diyip kızanlar oldu ilk başta

''eğer güven ve insiyatif olgularını elemana aşılarsanız emin olun

yaptığı işe sizden daha fazla sahip çıkar'' derdi Carlo Bernardini..

kendisiyle partner olarak bir eventte çalışma imkanımız oldu ve

nacizane tavsiyelerini benimle paylaşırken sorduğum soru üzerine böyle

demişti..

kendisinin ne kadar titiz ve disiplinli çalışıp

ama aynı zamanda elemanları nasıl motive ettiğini

nasıl sempatik yaklaştığını,öğretici olduğunu gördüğümde

her şirketin kendi  içindeki kültürü ile yaşayıp büyüdüğünü

ve bu kültürün o firmaya firma sahibi tarafından aşılandığını anladım..

Tüm mesele sabit düşünmemek..

öğrenmeye açık olmak

karşılaştığımız durumlarda bile kendimize göre sabit düşüncemiz

ve onu değiştiremiyor olmamız.

İğneyi önce kendine sonra başkasına misali…


P.S.      Daha çok yolum var,
          
        ilerliyorum :)

              Sevgiler!..



















Hiç yorum yok: